AFİŞLER 7
Günden güne azalan yeraltı su kaynaklarımızın kirlenmesini istemiyoruz!..Kimyasal
atıklarınızla kanser olmak istemiyoruz!..
Silivri
Çevre Derneği
Adres:Piri Mehmet Paşa Mah.Cumhuriyet Cad.Makbule Yönel İş Merkezi Çekme Kat No:206 Silivri-İstanbul *** Tel: 0532.241 74 67 (Dernek Başkanı Ali Korsan'a Ait) *** e-posta: silivricevredernegi@gmail.com
AFİŞLER 7
Günden güne azalan yeraltı su kaynaklarımızın kirlenmesini istemiyoruz!..Kimyasal
atıklarınızla kanser olmak istemiyoruz!..
Silivri
Çevre Derneği
AFİŞLER 6
Zehirli Atık Yakma Tesisi Bölgemizde Tarım ve Hayvancılığı Yok Edecek!..Trakya’da
Kimyasal Atık Mezarlığı İstemiyoruz!..
Silivri
Çevre Derneği
AFİŞLER 4
İnsanlar
her geçen gün daha fazla atık üretiyor ve bu tehlikeli süreci değiştirmek için
acilen etkili siyasi ve endüstriyel önlemler gerekiyor.
Halkımızın ölüm tehdidi altında yaşamasını istemiyoruz!..
Silivri
Çevre Derneği
AFİŞLER 3
Her atık islah
edilmesi ve ekonomiye dönmesi gereken bir kaynaktır.
Her atık geri
kazanılması gereken bir hammaddedir!
Atıkları yakmak
çözüm değildir!
Silivri
Çevre Derneği
AFİŞLER 2
Silivri Çevre
Derneği
Atık yakma tesisleri, atık içindeki zehirli maddeleri yok etmezler. Aksine atık yakma teknolojisi, kansere yol açabilen dioksinin çevreye yayılmasına ve besin zincirine karışmasına neden olan başlıca kaynaktır.
Afişler 1
Silivri
Çevre Derneği
Zehirli Atık Yakma
Tesisi Bölgemizde Tarım, Orman ve Hayvancılığı Yok Edecek!..
Bölgemizde
Kimyasal Atık Mezarlığı İstemiyoruz!..
* * * *
Günden güne azalan
yeraltı su kaynaklarımızın kirlenmesini istemiyoruz!..
Kimyasal
Atıklarınızla Kanser Olmak İstemiyoruz!..
* * * *
Sanayiciler ve hükümetlerin iddia
ettiğinin aksine, atık yakma; dünyanın atık sorununun çözümü değil, sorunun bir
parçasıdır. Silivri’de yeterince sorun var.
Zehirli Atık Yakma Tesisine Hayır!..
* * * *
Sanayi her geçen
gün daha fazla atık üretiyor ve bu tehlikeli süreci değiştirmek için acilen
etkili siyasi ve endüstriyel önlemler gerekiyor. Halkımızın ölüm tehdidi
altında yaşamasını istemiyoruz!..
* * * *
Her atık islah
edilmesi ve ekonomiye dönmesi gereken bir kaynaktır. Her atık geri kazanılması
gereken bir hammaddedir! Atıkları yakmak çözüm değildir!
* * * *
Atık yakma tesisleri çevreye yayılan
zehirli gazların, kurşun ve diğer ağır metallerin en büyük kaynağını
oluşturmaktadır.
* * * *
Atık yakma tesisleri, atık içindeki
zehirli maddeleri yok etmezler. Aksine atık yakma teknolojisi, kansere yol
açabilen dioksinin çevreye yayılmasına ve besin zincirine karışmasına neden
olan başlıca kaynaktır.
Korsan’ın açıklaması şu şekilde;
‘4 BİN KİŞİ ÖLMÜŞ’
“Bölge Platformlarının Çalışma Raporlarının, Termik Santral Karşıtı Çalışmaların ve Sinop, İğneada ve Akkuyuda yapılmak istenen Nükleer Santrallara Karşı Çalışmaların görüşüldüğü toplantının ana konusu ‘Enerjide ulusal ve uluslararası son gelişmeler’ idi.
Marmara Üniversitesi Enerji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tanay Sıdkı Uyar, Dünya’da Yenilenebilir Enerji üzerindeki gelişmeleri anlatarak başladığı sunumunda fosil yakıtların ve termik ve nükleer santralların yarattığı kirliliklerin hayatlarımızı nasıl kötü etkilediğini anlattı.
1850’lerde, sanayi devrimiyle artmaya başlayan ve o günlerden sonra hep artmaya devam eden enerji ihtiyacı, o güne kadar kullanılmayan yeni enerji kaynaklarını ortaya çıkardı. Kömür, petrol ve doğalgaz. Bunların kullanılması birçok sorun yarattı fakat kullanılmaya devam edildi.
Amerika’da 1850'lerden beri beş milyon kişi termik santralların etkisiyle kanserden ölmüş. 1952 yılında 4 – 9 Aralık arasında Londra’da kömürün yarattığı duman, havanın dönmesiyle şehrin üzerine çökmüş, 9 Aralıkta havanın değişmesiyle dağılmıştı. Bu sırada bir gecede 4.000 kişi ölmüş, 100.000'den fazla kişi dumanın etkileriyle hastalanmıştı. Daha sonra yapılan detaylı araştırmalar 4 – 9 Aralık arasında ölümlerin 12.000 civarında olduğunu göstermişti.
‘100 SİPARİŞ İPTAL EDİLDİ’
Dünyadaki petrol ve kömürün büyük bölümünün sahibi ya da işletmecisi olan büyük enerji şirketleri, 1970’teki petrol krizinden sonra petrolün bir gün biteceğini anladıklarında ne yapacağız diye düşünmeye başladılar ve çözümün nükleer santrallar olacağına karar verildi. O güne kadar nükleer silah malzemesi üretmek için kullanılan nükleer santralların atık ısılarıyla Rusya’da santralların yakın çevresinde merkezi ısıtma yapılmış, Fransa ve Amerika’da elektrik üretilmişti. Santralların tüm masrafları silah sanayii ya da devlet tarafından karşılandığı için üretilen yan enerji bedava gibi görünüyordu.
1973'de enerji ihtiyacının nükleer santralların atık ısılarıyla karşılanabileceğine dünyayı inandırdılar. Beş bin tane nükleer santral yapılacaktı. Dünyanın tüm enerji ihtiyacı nükleer santrallar ile karşılanacaktı. Enerji neredeyse bedava olacaktı. 1978'e gelindiğinde bu iş bitmişti. 400 kadar nükleer santral yapılmıştı, 100 santral siparişi iptal edilmişti. Pahalı olduğu için, atıkları depolanamadığı için, insanlar tehlikeli bir santralı çevrelerinde istemediği için nükleer silah malzemesi üreten santralların atık ısılarından elektrik üretme macerası son bulmuştu.
‘TEK BAŞINA 25 BİN KİŞİNİN
İHTİYACINI KARŞILIYORDU’
1980 yılından itibaren ABD, İngiltere ve Japonya rüzgar türbinleri ve güneş pilleri teknolojisini geliştirmeye ve bir yandan da kullanmaya başladılar. ABD, 1980'den 1996 yılına kadar Hollanda ve Danimarka’dan 15 bin tane rüzgar tirbünü satın alıp, işletmeye başladı. Yine ABD'de, güneş pilleri alanında bir pazar oluşması ve firmaların konuya ilgisini çekmek için bir milyon kamu binasının çatılarına güneş pilleri yerleştirildi.
Daha sonra Almanya da rüzgar türbini üretmeye başladı. Teknolojinin gelişimi giderek hızlanmaya başladı.
1996'da 600 kw'lık türbinler yapılırken, kısa süre sonra 1.000 kw'lık (1 Mw) ve 2005 yılında 5.000 kw'lık (5 Mw) türbinler yapıldı. 5Mw'lık bir türbin tek başına 25.000 kişinin elektrik ihtiyacını karşılayabiliyordu.
Teknolojinin gelişimi sonucu güneş pilleri ilk yapıldıkları günden bu güne otuz misli ucuzladılar. Bu günlerde hiçbir destek almaksızın güneş pilleri ve rüzgar türbinleri en ucuz enerjiyi üretmektedirler.
1970'deki petrol krizi bize enerjinin etkin kullanımını öğretti. Daha az enerji kullanarak daha çok iş yapacaktık. Hiç aklımızda yokken petrol krizi bize bunu öğretti. O güne kadar kalkınmışlığın ölçüsü ne kadar çok enerji tükettiğinizdi. Krizden sonra bu, enerjiyi ne kadar etkin kullandığınızla ölçülmeye başlandı.
‘ALMANYA HAZIRLANIYOR’
Almanya 2050 de yüzde yüz yenilenebilir enerji kullanmaya hazırlanıyor. Nükleer santrallarını kapatma kararı almış olan Almanya 2050 ye kadar kömür ve doğal gazdan da vaz geçerek yalnızca yenilenebilir enerji kullanacak. Bunun bir adımı olarak ülkedeki tüm çatıları güneş pilleriyle kaplamaya çalışıyor.
Bir çok Alman vatandaşının her yıl güneşlenmek için geldiği Türkiye, Almanya’dan üç misli fazla güneş görmektedir. Bu da Almanya’da döşenen bir ünite güneş pili, bir birim enerji üretiyorsa aynı ünite Tükiye’de üç birim enerji üretecektir yani üç misli daha ucuz enerji üretecek demektir.
Bir ülkenin doğru bir enerji planlaması yapabilmesi için ‘Enerji-Ekonomi-Çevre karar modeli’ oluşturması gerekir ki yanlış yatırımlar yapmasın. Marmara Üniversitesi böyle bir çalışmayı Türkiye için yapmıştır ve isteyenler bu çalışmadan yararlanabilirler.
Bugün dünya yeni bir nükleer santral yapmaktan vazgeçmiştir. Nükleer santralları olanlar bunları kapatmayı planlamaktadırlar. En büyük sorun kapatılan santralların kullanılmış yakıt çubuklarının ne yapılacağıdır. Bunlar on binlerce yıl itina ile saklanması gereken çöplerdir. Herkes bunları nereye koyacağını düşünmektedir. Bugün yeni yapılıyormuş gibi gösterilen santralların tamamlanması ihtimali yoktur. Bu göstermelik santral girişimleri, dünyanın diğer ülkelerinin çöplerine depo olabilirler. Böyle bir tuzağa düşmemek için çok dikkatli olmak gerekir.
Güneş ve Rüzgar açısından çok şanslı olan ülkemiz, eğer yüzde yüz yenilenebilir enerjiye geçmek isterse bunu yedi-sekiz yıl içinde başarabilir. Türkiye yeterli kaynağa ve teknolojiye sahiptir. Sadece karar vericilerin bu yönde karar vermesi gerekmektedir. Ne yazık ki Türkiye’de karar vericiler petrolü, kömürü ve nükleeri daha çok sevmekte ve lisans vermeyerek rüzgar ve güneş enerjisi yatırımlarını engellemektedirler.
Bu güneş, bu rüzgar bize yeter!”
16 Ocak 2016
Kuzey Ormanları Savunması adlı çevreci aktivistlerden oluşan grup Silivri Çevre Derneği’ni ziyaret etti. Başar Toros, Rüya Kurtuluş, Çiçek Hızar ve Çağdaş Öztürk ile İğneada Çevre Derneği yöneticisi Yaşar Mersin’den oluşan KOS ekibi; Silivri Çevre Derneği Başkanı Ali Korsan ile yöneticiler; Ertuğrul Akçaoğlu, Ahmet Yücegök ve Adem Akıncıoğlu tarafından karşılandı.
Görüşmede Silivri ve Çerkezköy arasına yapılması planlanan kömürlü termik santral ve atık alanı hakkında fikir alışverişinde bulunuldu. 5500 dönüme yakın tarım ve orman arazisinin ve yeraltı su kaynaklarının nasıl yağmalanıp kirli enerji tesislerine kurban edileceği ve Trakya’nın göbeğine yapılması düşünülen bu santralın nasıl İstanbul’un ve Tekirdağ’ın çok büyük bölümlerini kirletip, buralarda yaşamı imkansız hale getireceğinden ve buna karşı birlikte neler yapılabileceği masaya yatırıldı.
Kuzey Ormanları Savunması ve Silivri Çevre Derneği, kömürlü termik santrallere karşı birlikte mücadele etmeye karar vererek yol haritalarını belirleme konusunda prensip kararı aldı. Önümüzdeki günlerde köy muhtarlarıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla ve özellikle santralın yapılacağı Çayırdere köylüleri ve çevresindeki Beyciler, Büyükçavuşlu, Sayalar ve Danamandıra köylüleriyle ve Çatalca'nın Hallaçlı köylüleriyle bire bir santralın zararları üzerine görüşme kararı alındı.
20 Aralık 2016
Silivri Çevre Derneği Başkanı Ali Korsan ve Dernek Üyesi Kazım Ersözlü, CHP İstanbul İl Başkanlığı’nın düzenlediği Çevre Dernekleri Toplantısına katıldı. CHP İstanbul İl Başkanlığı’nda üçüncüsü gerçekleştirilen toplantıyı CHP Çevre ve Doğa Haklarından Sorumlu İl Yönetim Kurulu Üyesi Şeyma Dumrul yönetti.
İstanbul’da faaliyet gösteren çeşitli çevre derneklerinin yöneticilerinin katıldığı toplantıda, her ilçe sorunlarını dile getirildi.
Toplantının içeriği ile alakalı yazılı bir açıklama yapan Silivri Çevre Derneği Başkanı Ali Korsan, şu şekilde konuştu;
“Silivri Çevre Derneği olarak bölgemizin sorunlarını anlattık.
Silivri’nin tüm evsel atıklarının derin deşarj adı altında Marmara Denizi’ni kirlettiğini, Boğluca Deresi ve yağmur kanalları aracılığıyla önemli bir kirliliğin kıyılarımıza boşaltıldığını ve bunun tüm kıyılarımıza mikrop saçtığını...
E-5 kenarından Tuzla deresine, vidanjörlerin fosseptiklerden çektikleri evsel atıkları geceleri kaçak olarak deşarj ettiğini tespit ettiğimizi ve bunu İSKİ'ye bildirmemize rağmen hala bir çözüm üretilmediğini...
Bazı sanayi kuruluşları, zaman zaman atıklarını yağmur kanallarına ve derelere boşaltıyorlar. Bu konudaki denetimlerin sıklaştırılması gerektiğini...
‘İSKİ GÖRMEZDEN GELİYOR’
Muhallebi Kralı Topbaş’ların Büyüksinekli Köyü’nde bulunan Manda çiftliğinin, modern bir arıtma tesisi yaptıklarını söylemelerine rağmen 1200 manda ve 600 ineğin pisliğiyle, Kula Deresini kirletmeye devam ettiğini, bu kirliliğin Marmara’ya kadar ulaştığını fakat hala bir çözüme ulaştırılamadığını, İSKİ'nin durumu görmezden geldiğini...
Silivri’nin eski köyleri, yeni mahallelerinden Gazitepe, Büyükçavuşlu ve Danamandıra mahallelerine yapılan kanalizasyon kanalları hiçbir arıtma yapılmadan derelere boşaltılmakta ve dereleri mikrop yuvası haline getirmektedir. Bu durumdan şikâyetçi olan mahalle sakinleri İSKİ'ye gittiklerinde, İSKİ'den dereleri kirlettikleri için ceza ile karşı karşıya kalacaklarını öğrenmişler ve panik içindeler...
‘İSPARK KAYNAKLARI SÖMÜRÜYOR’
Kum ocakları ve taş ocakları sorunumuz halen devam etmektedir. Maden arama ruhsatı ile kum ve taş ocağı açılmasına izin verilmekte ve bu sorun hem su kaynaklarımızı hem de çevreyi kirletmektedir...
Danamandıra ve Küçüksinekli göletlerinin piknik alanı ilan edilmesi ve buraların kontrolünün Büyük Şehir Belediyesine geçmesiyle başıboş, denetimsiz kalmaları sonucu birer çöplük haline dönüşmüşlerdir...
İSPAK tarafından Silivri’nin iskele meydanı ve ana arterlerinde birer şeridin otopark olarak kullanılması trafiği içinden çıkılmaz bir hale getiriyor. Öte yandan İspark, Silivri’den topladığı bu paralarla Silivri için hiçbir yatırım yapmayarak (söz gelimi katlı otoparklar yapmak gibi), Silivri’nin kaynaklarını sömürmekten başka bir işe yaramıyor...
‘E-5’İN YUKARI KALDIRILMASI’
Zaten az ve zor kullanılabilir kaldırımların tam ortasına fidan, trafik tabelaları, elektrik ve telefon direkleri dikerek kaldırımlar kullanılmaz hale getiriliyor. Bunların kaldırımların ortasına değil, daha uygun bir şekilde, yaya trafiğini engellemeyecek biçimde dikilmeleri...
Büyüyen ve gelişen Silivri’yi ortadan ikiye bölen E-5 karayolunun yukarı kaldırılması…
‘AZİZ NEKTARYUS AÇILSIN’
Boğluca Deresi üzerindeki tarihi Vakkas Köprüsü’nün restorasyonunun yılan hikayesine döndüğü, Anıtlar Yüksek Kuruluyla görüşülerek, restorasyon çalışmasının hızlandırılması…
32 Gözlü Mimar Sinan Köprüsündeki restorasyon çalışmalarının durduğu, yerel yönetimin ve siyasilerin bu konuyla ilgilenip, bu konuya bir çözüm bulmaları…
İlçemizin önemli yapılarından biri olan Aziz Nektaryus'un doğduğu evin biran önce restore edilip ziyarete açılması...
‘PİRİ PAŞA ETRAFINDAKİ
YAPILAR KALDIRILSIN’
Piri Mehmet Paşa Mahallesi’nde kentsel dönüşüm uygulanarak ana arterlerin genişletilmesi ve rüzgâr koridorları açılması...
Piri Mehmet Paşa Camisinin etrafındaki yapıların kaldırılarak Çarşı meydanının genişletilmesi...
İlgililerin yukarda saydığımız bu çevre sorunlarını biran evvel çözmelerini umutla bekliyoruz.”
HAFTALIK ---------------
EKSİK
OLAN NE ?
-------------------------
İstanbul’un merkez ilçelerinden , hafta sonu Silivri’ye
gelen birinin gözünden “Silivri’yi tarif et “ desek. Silivri’yi nasıl tarif eder ?.
Neleri öne çıkarır ?.
Ne söyler ?
Bu soruları Silivri’nin
yerlisine de sorabiliriz .
Ama.
İsterseniz.
“Silivri “ denince aklınıza ne
geliyor sorusuna cevap arayalım.
Ve.
Şundan eminim ki …
İstanbul’un Merkez İlçelerinden
Silivri’yi gören biri , burasını İstanbul’un bir ilçesinden ziyade , Trakya’nın
bir kasabası olarak tarif edecektir.
Sonra …
O bizim aklımızda olan “Yoğurt
Kasabası “ demeden “ Silivri bir sahil
kasabasıdır” ayni zamanda eğlence yerleri bol bir ilçedir,diyecektir.Oysa ,
eğlence yeri bol sayılmaz.
Ayrıca.
Denize kıyısı vardır.
Kıyılarından rahatça denize
girilir.
Balıkçılık vardır.
Balık satış yerleri boldur.
Lokantalarında ucuz balık yenir.
Diyecektir.
Bundan eminim.
De.
Yeterli mi ?.
Çünkü.
Bütün bunlar .
Yaz ayları için geçerli .
Ki.
Yaz sezonu dediğimiz kaç ay ?.
Peki.
Geriye kalan aylar ne olacak ?.
Ne yiyip , ne içeceğiz ?
İşte.
Ekmeğini burada kazanan,
yaşamını burada sürdürenlerin düşünmesi gereken
bu .
Evet.
İstanbul’un bir ilçesisin .
Her dakika.
Ulaşım imkanın var.
Marka olmuş yoğurdun var.
Deniz,balık,doğal güzellik bol .
Ve.
Eksik bile olsa , gelenleri ve
kalanları ağırlama imkanın var.
Peki.
O zaman da !.
İstanbul’un ilçesinden biri olan Silivri , neden sadece “yazlık bir yer olsun
“ neden hafta sonları veya (12) aylık gidilebilecek mekan olmasın ?
Eksik olan ne ?.
TARİHİ MEKANLAR
----------------------------
Bir yerde okumuştum.
Orada yazar “Eskiyi betonla kaplamak,cilalamak,restore
edeceğim diyerek bambaşka bir şekle sokmak .Yani, sürekli bir şeyi değiştirmek,
bir anlamda eskiyi unutturmanın bir yoludur. Habire yenilemek o şeyin ruhunu yok etmektir.Avrupa
sokaklarında neden hala bin yıllık
taşların döşeli olduğunu anlamak lazım.”
diyordu. Bizim “çanak-çömlek diyen yöneticilerimize inat .
Neyse.
Bu arada, Rahmetli Dr.Cemal
Kozanoğlu’nu anmadan geçemeyeceğim.
Silivri Merkez ve köylerine yönelik çalışmayı
ilk o başlatmıştı. O konuda bir kitap bastırdı.
Ama, sanırım , en ciddi
çalışmayı , halen Silivri Belediye
Başkanı olan Özcan Işıklar başlattı...
UYGUN
KIYAFET
-------------------------
Silivri Çevre Derneği’nin
kuruluş yıllarıydı.
Derneğin kurucuları “amacı “ üzerine tartışırken ilk akıllarına
gelen “ Silivri’nin tarihi yerleri ve
tarihi eserleri “ oldu. Sonra , oradan yola çıkarak “geleceği ve imajı “ üzerine çok tartışıldı.
Daha ileri giderek “ yazları Silivri’nin görünümünü içeren belli kıyafetler “ üzerine epey kafa yoruldu.
Örneğin.
Yaz aylarında ağırlıklı
olarak “Kaymakam dahil,Belediye Başkanı
dahil herkes ,kısa pantolon örneği
gibi denize uygun yazlık kıyafet giymeli,ona
teşvik edilmeli gibi.
Neden olmasın !.
OLABİLİR Mİ ?
---------------------
Bölgeden en önemli haberlerden
biri ; Selim paşa Kavun ve Bamya Festivali iptal edildi haberiydi. Sonradan
“ eğlence kısmı iptal , ürün değerlendirme
kısmı yapılacak “ dendi.
İkinci haber .
Beli ki
, baskı var.
B.Çekmece Belediye Başkanlığı
, her yıl yaptıkları Festival etkinliğini bu yıl da yapacaklarını
duyurmuş.
Bence en doğrusunu yapmış.
Hoş.
Festival denince yalnızca “konser-
şarkı-türkü” anlaşılmamalı.
Ondan önce.
Bana “iptal “ sözcüğü hoş gelmiyor.
İptalin , gerekçesine bakıyorum . Hepimizin
malumu bilinen şeyler.
Ve.
Ben “teröristlerin zaten istediği bu “ diyenlerdenim.
Ve.
“Silivri Yoğurt Festivali “ . İnşallah
iptal furyasından o da nasibini almaz
.Şu ana kadar aldığım duyumlar “ konserlerin iptal edildiği “yönünde …
Ardından.
Değirmenköy Domates Festivali.
Kadıköy Karpuz Festivali sırada daha
hangileri var hatırlamıyorum ama var.
***
Tekrar “İptal “ konusuna dönecek
olursak !.
Doğru , bu günlerde
neredeyse her gün “Şehit “ haberleri ile uyanıyoruz.
Gayet tabii ki çok üzülüyoruz ve
sorumluları lanetliyoruz.
Bu arada yetkililerimizi de ,
yeteri kadar tedbir almadıkları için ,uyarıyoruz.
Bunların hepsini yapıyoruz, tamam
da …
Hayatta devam ediyor .
Ve edecek .
O nedenle moralimizi diri tutmak
zorundayız.
Evet …
Ülke kötü yönetiliyor .
Ülkemizde terör kol geziyor.
Da …
Festivaller iptal edilir, eğlence yerleri kapatılırsa bu belalardan
kurtulacak mıyız ? Her şey düzelecek mi ?,
Bilerek mi yapılıyor bilemiyorum
.
Emniyet Müdürlüğünden “ bomba yüklü şu kadar araç vs. “ gibi mesaj sonrası yaşanan panik .
Düşünebiliyor musunuz ?.
“Kalabalık yerlere gitmeyin “
deniyor.
Bu demek , alışveriş merkezleri,tren
istasyonları, eğlence merkezlerine, otogarlara gitmeyin demek. Panik yaratan
bir çağrı.
Varsayalım ki, gitmediler.
O zamanda.
Ekonomi durur.
Hayat durur .
Böyle bir şey olabilir mi ?.
BİR GÜZEL
ÇALIŞMA
-------------------------------
Silivri Belediyesinin yapmış
olduğu en güzel hizmetlerden biri “ uygulamalı iyi tarım “ etkinlikleri.
En son ,arıcılık üzerine yapılan
çalışmasına ait haberleri izledim.
Düşünsenize …
Tarlalarımız bildim bileli
“ayçiçeği ve buğday “ ekiliyor. Getirisi belli , o nedenle ekim dikim azaldı
gibi. Ve, getirisi çok az olduğu için kişi tarlasını ekmekten ziyade satmayı
düşünür oldu...
Oysa.
Silivri Belediyesi’nin kendi
arazisi üzerinde Namık Kemal Üniversitesi ile yapmış olduğu çalışmada görüldüğü
gibi birim alandan elde edilen ürünler, Buğday,arpa
ve gündöndüden kat be kat fazla gelir getirdiği
ispatlanmış .
Ve.
Alıcısı da garanti veriyormuş…
YERELDE
PARTİLER
----------------------------
Zaman,zaman uğradığım Silivri
CHP İlçe Binasında gördüğüm,Kongre
takvimi start vermiş. İlk olarak üye listeleri askıya çıkmış. Öyle bir masa
üzerine sermişler. İsteyen ,inceleyebiliyor.
İnceleme ne anlayalım , derseniz.
O da şu.
“ üyeler “ kendilerinin listede olup olmadıklarına
bakıyorlar.
Var veya yok .
İtirazlar yapılacak.
Sonra listeler kaldırılacak.
Sonrasında Mahalle,Mahalle delege
seçimleri yapılacak.
O delegeler, İlçe Yönetimini
belirleyecek.Ve, ayni zamanda İl’e gidecek delegelerini de …
Silivri İlçe kongre safhası bu
kadar.
Sonra İl Kongresi v.s.
Her zaman İlçe Başkanı adayları Delege seçimleri öncesinde belli olurdu , bu
defa henüz belli, değil.Aldığım duyumlar “TEK “ liste üzerine.
***
Yeni atanacak AKP İlçe yönetimi
beklenenin aksine çok uzadı.
Nedeni üzerine değişik yorumlar
yapılıyor.
Durdukça da yapılacak.
Atama üzerine .
Barometre “Metin Karakaş ve
Hüseyin Turan Üzerine % 50 deniyor.
GÖREV DAĞINIKLIĞI
------------------------------
Gümüşyaka Mahallesinde trafik kazası (3) yaralı.
Gümüşyaka sakinleri ellerinde pankartlarla yerel yönetimi protesto için
sokakta .
B.Kılıçlı Köyünde direk devrilmiş günlerce orada duruyor. Eski
Köy yeni Mahalle ayakta.
Bilmem hangi mahallede su patlağı var.
Saatler geçmiş , hatta gün geçiyor , müdahale
dilemiyor.
Ve, tarlalar cayır ,cayır. Kendini bilmezler anız
yakıyor.
Bunların her biri ayrı ,
ayrı yönetim yerlerine bağlı, her biri o
yönetim yerlerinin ayrı birimlerine bağlı.Kimse kimsenin sorumluluk alanına
karışmaz. Karışması da doğru değil zaten.
Eee …
O zaman da devrilmiş olan o direk , patlamış su borusu,
yanan tarlalar , tutuşan bacalar,patlamış lağım boruları , günlerce ortada
kalıyor.
Ve.
Vatandaş , İBB’ye bağlanmadan
önce ki gibi zannedip ,zaman,zaman Silivri Belediyesini suçluyor.
Demem.
Yetki ve sorumlulukların bu
kadar dağıtılması yanlış.
KÖY
MUHTARLIKLARI
---------------------------------
Köy Tüzel Kişiliklerinin kime ne
zararı dokundu da iptal edildi.
Ne vardı ki ?
Ne oldu ?
Biliyorsunuz.
Köylerin tüzel kişilikleri
kalkınca Muhtarlıklar da , Mahalle Muhtarlığına dönüştü. Dolayısıyla, yasalar
önünde , Köylerimiz artık tıpkı “Beyoğlu İlçesinin , bilmem ne
mahallesi gibi muamele görecek.Bundan
böyle Yasalar önünde
Sayalar,Damandra,Bekirli v.s. evinde ördek besleyemeyecek, koyun
,kuzu,tavuk,piliç vs. besleme hak getire.
Yani.
Şikayet edilirse , Silivri
Belediye Zabıtası besleyenlere ceza
kesmek zorunda . Yasalar böyle emrediyor. Yazılamıyor başka ama durum bu.
Ayrıca.
Bu gün Mahalle olmuş bu köylerin
muhtarlarının başka bir sıkıntılarının
da olduğunu gözlüyorum. Köylüler seçtikleri muhtarlarını hala eskisi gibi
bütçesi olduğunu, dolayısıyla yetkili olduğunu zannediyor. Hatta, bırakın köylüleri
, dışarıdan gelenler bile öyle görüyor. Muhtarı
görmeden gitmek olmaz deyip çayını içmek için doğru muhtarın odasına …
Öyle ki.
Yakından tanıdığın bir muhtar “
kahveciye bir aylık bin liraya
yakın birikmiş çay borcum var “ dedi.
***
Demek istediğim.
“Senin Baban Muhtar mı ? “ devri
bitmiş .
KİRLETMEMEK GÜZEL
---------------------------------
Silivri’de denize girmek
.Silivri’de yoğurt yemek .Silivri’de güneşin batışını izlemek .
Hepsi çok güzel.
Güzel olmayanı
Silivri’yi kirletmemek.
Siz reklamlara bakmayın.
GERİLİYORUZ
--------------------
Sahra sıcakları denilen sıcaktan
bunalmışım.
Ve.
Bu gibi durumlarda “ öğle saatlerinde dışarı çıkmayın” uyarısının da farkındayım.
Ama …
Dışarı çıkmak zorundayım.
Nitekim çıkıyorum ve Doktorların uyarısını dikkate alarak başımı sokacak bir yer arıyorum. Bir
dostun bürosuna kapağı atıyorum.
O saatlerde niye dışarı
çıktın,derseniz onu da açıklayabilirim.
Her gün konakladığım yerde öğle
saatlerinde sulu yemek yiyebileceğim
bir mekan yok , o nedenle çarşıyı boyluyorum
.
Büroda ,dostumun bir şey içer misin , sözüne “ bir bardak su “ diyorum.
Böylece, Doktorların “ böyle
sıcaklarda en iyi içecek su “ demişti , böylece o kurala uymuş oldum. Oh be !.
Ne “var,ne yok” muhabbetinden
sonra , dostum “ istersen haberleri izleyelim “ diyerek televizyonu açtı.
Görüşüne katıldım “İyi olur “ dedim.
Ama.
O ne ?.
Her saat başı , neredeyse tüm kanallarda olduğu
gibi karşımda yine Cumhurbaşkanımız . Şaşırdım
sanmayın.
Beklemiyor değilim .
Ama .
Yüzünü görmekten de hoşlandığımı
söyleyemem .
Bu sözleri söylemek bile inanın
içimi acıtıyor.
Ve, şu kadarını söyleyeyim
, bu güne kadar hiçbir Cumhurbaşkanı hakkında
böyle düşünmemiştim , inanın . En çok kızdığım anda bile ,hep,”ne olursa olsun
o makamda bulunan kişi benim Cumhurbaşkanım , ben Cumhur isem, bu makamı işgal eden yani,Cumhurun başı olacaktır, ki, o insan da kim olursa olsun ,
bu ülkenin en tepesinde ki temsilcidir “
demişimdir.
Dostumun mekanı olduğu için
söyleyemiyorum ama kanal değiştirmesini dört gözle bekliyorum. Çünkü, izlerken
geriliyorum.
Nasıl gerilmeyeyim ki !.
Kendisi (13) yıldır bu ülkeyi yöneten bir partinin Genel Başkanı
bu sürenin neredeyse tamamından sorumlu biri, sorumluluk üstlenmesi gereken biri.
Bu gün hala Anayasa , Yasa ve
etik değerleri hiçe sayıp “üst akıl “ olarak yöneten biri.
Bu gün şikayet ettiği ne varsa hepsinden
birinci derece sorumluluk sahibi ama
üzerine aldığı yok. Hiç çekinmeden , gayet rahat bir biçimde başkalarını suçluyor.
***
Efendim.
“O halkın oyu ile gelmişmiş, o
nedenle kendinden önceki Cumhurbaşkanlarına benzemiyormuş.”
İyi de .
Anayasa ve Yasalar , ondan
önceki Cumhurbaşkanları gibi davranmasını
emrediyor.
Yani.
Her vatandaşın uyduğu o Anayasa
ve Yasalara , en başta Cumhurbaşkanı uyacak, diyor .
Neyse.
Dostumun çayını içemeden müsaade
istiyorum.
***
Sahildeyim ...
Ve, çayımı yudumluyorum.
Burada da .
Televizyon açık .
O ne !.
Kulağıma biraz önceki ses geliyor.
Yine.
HDP yetkili ve sorumlularına verip
veriştiriyor.
Ağız dolusu ,bu güne kadar
yapılan “çözüm “ görüşmelerini istismar ettiklerini söylüyor.Ve,hepimizin
gözüyle gördüğü , kulağıyla işittiği o Dolmabahçe mutabakatını “ yok öyle bir
şey “ diyerek kabul etmiyor.
Ve .
Hızını alamıyor.
“Barış süreci “çözüm süreci “
adına ne dersek diyelim “ benim eserim “ diye başlayıp “ bu süreç için “
“baldıran “ laflarını unutup ,sorunun
1990’lı yıllarda kullanılan yöntemlerle çözüleceğinin vurgusunu yapıyor.
Gerçekten şaşırıyorum.
Evet.
Çılgınlık.
Hatta.
“Evlere şenlik “ bir durum …
SADECE ÜZGÜNÜM
-------------------
Haftanın bir başka günü.
Evdeki televizyonun Haber
kanalları açık.
Cumhurbaşkanımızın , Çin Halk Cumhuriyeti’ne giderken , söylediklerini
veriyor.
Yurdu terk etmeden önce , ayaküstü
, sanki , HDP Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması emrini
veriyor . Hemen 1990’lı yıllar gözümün önüne geliyor. O milletvekillerinin
Meclisten alınıp, polislerin “kafasını bastırarak “ arabaya sıkıştırmaları ve hapishaneye
götürülüşlerini unutabilir miyim ?.
Ayrıca …
Cumhurbaşkanımızın , Başbakana ve bakanlara yapmış olduğu bu konuşması bana (12) Eylül
Cuntasının en tepesindeki Kenan Evren’in darbe günlerinde yapmış olduğu
konuşmayı hatırlattı. Tıpkı onun gibi
konuşuyor . Yanılıyor muyum acaba !. Ne dersiniz ?
***
Gel gör ki.
Seçim yeni yapıldı .
İşine geldiğinde yere göğe koyamadığı
sandıkların henüz tozları silinmedi.
Bu şu demek.
Cumhurbaşkanımızın , zaman,zaman
kutsadığı Milli irade yeni tecelli
etti.
Ve…
Ortada taptaze sonuçlar var
Ve, hedefindeki HDP’nin Mecliste
(80) Milletvekili var.
Düşünebiliyor musunuz …
Bu laflar
Cumhurbaşkanımızın ağzından
çıkıyor.
Ayni Cumhurbaşkanı bu gün “ terör örgütü uzantısı “ diye suçladığı o
parti aracılığı ile
“ terör örgütü “ile görüşüyordu. Ama,heyetler aracılığı ,ama Devletin Görevlileri aracılığı ile
sonuçta görüşüyordu.
***
Cumhurbaşkanımız yine döktürmüş.
Bu defa Malezya’dan ...
“Tek derdimiz İslam,İslam,İslam
“
“Müslüman olduğunu
söyleyen,fakat farklı mezhepten olduğu için ülkemde terör mücadelesinde
ateistleri dahi savunanlar var.Bunlara karşı uyanık olmalıyız.”
Cumhurbaşkanımızın en yeni sözleri bunlar .
Düşünebiliyor musunuz ?
Hukuk Devleti olduğumuzu kabul
etmişiz, Laik bir devlet olduğumuzu kabul etmişiz, Demokrasi demişiz , hedefimiz muasır medeniyet demişiz
de, bir Cumhurbaşkanının söylediklerine
bakar mısınız ?
Bu laflar , bırakın çağdaş bir
ülkenin Cumhurbaşkanını , Irak
Cumhurbaşkanının ,hatta , Ürdün Kralının
ağzından çıkmaz . Onlar bile böyle laf
etmezler . İnanın.
Yalnızca.
Üzgünüm …
01/08/2015
AHMET YÜCEGÖK