DOĞA ÇEVRE SU ÇÖP KİMYASAL KÖMÜR FOSİL TOPRAK HAVA ATIK PİL EKOSİSTEM HURDA YAĞ MİKROP GÜNEŞENERJİ

27 Mart 2008 Perşembe

“Siz de bir saat ışıklarınızı söndürün..



                    SİLİVRİ ÇEVRE DERNEĞİ

 

27.03.2008

“Siz de bir saat ışıklarınızı söndürün, küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine karşı durun!..”

 

Geçen yıl, Avustralya Doğal Hayatı Koruma Vakfı'nın girişimiyle gerçekleştirilen “Earth Hour”  Dünya Saati eylemi, bu yıl daha büyük bir katılımla dünyanın birçok köşesinde tekrarlanacak.

 

Dünya saati (Earth Hour), küresel iklim değişikliği konusunda farkındalık yaratmak, insanların sesini duyurmak ve onları sembolik de olsa harekete geçirmek üzere atılan önemli bir adımdır.

    

Bir saat ışıkları kapatmak gibi basit bir eylemin bile ne kadar önemli olduğunu fark etmemizi sağlamak amacıyla gerçekleştirilen eylem, hem ufacık önlemlerle nasıl etkili olabileceğimizi farketmemizi, hem de küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda hala uyuyan yetkilileri bir kez daha uyarmamızı sağlayacatır.

 

Herkesi, 29 Mart 2008, saat 20.00'de, tüm dünya ile birlikte sadece bir saat ışıklarınızı söndürmeye ve iklim değişikliği üzerindeki etkinizi göstermeye çağırıyoruz!..

 

                                                                                    Ali Korsan

Silivri Çevre Derneği Başkanı


8 Aralık 2007 Cumartesi

Silivrili Çevreciler Kadıköy'de Eylemdeydi!..



                     




SİLİVRİ ÇEVRE DERNEĞİ

Silivrili Çevreciler Kadıköy'de Eylemdeydi!..

Silivri Büyük Çavuşlu'da yapılmak istenen kimyasal ve tehlikeli atık bertaraf tesisine karşı mücadele eden Silivri Çevre Derneği üyeleri, geçtiğimiz cumartesi günü, Küresel Eylem Grubu tarafından düzenlenmiş olan “Başka Bir Enerji Mümkün – Türkiye, Kyoto’yu İmzala”  mitingine katıldılar. Türkiye'nin Kyoto Anlaşmasını imzalamasını isteyen yurttaşlar, ülkenin dört bir yanından aynı amaçla Kadıköy'e gelmişlerdi. Üç saat süren yürüyüş ve miting boyunca “Türkiye, Kyoto'yu İmzala” ve “Nükleer Santral İstemiyoruz” sloganlarıyla Kadıköy inledi. Dünyada Kyoto Anlaşmasını imzalamayan sadece iki ülke kaldığını, bunların da ABD ile Türkiye olduğunu söyleyen konuşmacılar, Türkiye'nin de bu anlaşmayı imzalayarak; ABD'yi, dünyayı kirleten ülke olarak yalnız bırakmasını istediler.

İklim değişikliğinin dünyada yaşamı yok etmek üzere olduğuna değinen konuşmacılar, yaşadığımız kuraklığın ve seller halinde yağan yağmurların iklim değişikliğinden kaynaklandığını ve acilen önlem alınmazsa, yakın zamanda bunu değiştirmek için çok geç kalmış olacağımızı da sözlerine eklediler.

Türkiye, Kyoto Anlaşmasını imzalayıncaya kadar eylemlerine devam edeceklerini söyleyen katılımcılar  “Başka Bir Enerji Mümkün. Türkiye, Kyoto’yu İmzala” sloganlarıyla mitingi bitirdiler.

Ne Büyük Çavuşlu'da, ne de Trakya'da kimyasal ve tehlikeli atık bertaraf tesisi yapılmasını istemiyoruz. Dünyamız kirlenir, iklim değişir ve dünya yaşanamaz hale gelirken, dünyayı daha da kirletecek olan tesisler bölgemizde yapılmasın diyoruz.

TRAKYA'DA KİMYASAL VE ZEHİRLİ ATIK BERTARAF TESİSİ İSTEMİYORUZ!

ZEHİRLİ ATIK YAKMA TESİSİ, BÖLGEMİZDE TARIM VE HAYVANCILIĞI YOK EDECEKTİR!

KİMYASAL ATIKLARLA KANSER OLMAK İSTEMİYORUZ!

GÜNDEN GÜNE AZALAN SU KAYNAKLARIMIZIN KİRLENMESİNİ İSTEMİYORUZ!

YEŞİL BİR DÜNYA İSTİYORUZ!

                                                                                    Ali Korsan
Silivri Çevre Derneği Başkanı





6 Aralık 2007 Perşembe

Başka Bir Enerji Mümkün, Türkiye Kyoto'yu İmzala!.. Haydi 8 Aralık'ta Mitinge

 

                    SİLİVRİ ÇEVRE DERNEĞİ

 

Başka Bir Enerji Mümkün, Türkiye Kyoto'yu İmzala!..

Haydi 8 Aralık'ta Mitinge

 6 aralık 2007

Tabiat Ana kuramının baş yaratıcılarından, dünyanın en büyük bilim insanlarından biri sayılan James Lovelock, 2006 yılı kapanırken yaptığı bir konuşmada, küresel ısınma konusunda uçurumun kenarından az öteye gidildiğini söyledi. Onun kanısına göre, artık insanlar geri döndürülmesi imkânsız bir noktayı aştılar gibi. Bu gidişle yeryüzünde en fazla 500 milyon insan kalacak, onlar da Kuzey Kutbu civarındaki “vahalarda” barınıyor olacaklar.

Küresel ısınmayı dünyada ilk telaffuz eden ve modelleyen grubun başı, dünyanın en büyük iklim bilimcisi sayılan, NASA (uzay ve havacılık kurumu) uzmanlarından James Hansen, Lovelock kadar karamsar değil: 2006 yılına girilirken yaptığı bir konuşmada, derhal çok radikal tedbirler alınmazsa, uçurumun eşiğini en fazla 10 yıl içinde aşmış olacağımızı söylüyor! Yani, atmosfere karbon akışını bu sürede geri çeviremezsek, iklim kontrolden çıkacak.

Hansen’in bu konuşmasının üstünden 1 yıl geçti. Bu 1 yıldır da hiçbir şey yapmadığımız ortada. Yani şimdi sadece 9 yılımız kalmış durumda.

Yaklaşan felaketin belirtileri hızla gözümüzün önünden akıyor.

Kış uykusuna yatamayan ayılar,  hızla eriyen buzullar, okyanusların ve denizlerin yükselmesi,  yazların kuraklaşması, yağışların düzensiz ve seller şeklinde olması dolayısıyla susuzluğun dünyayı sarması.

Afrika’da hayvanlarına su içirebilmek için iyice sığlaşmış nehirlerin etrafında çıkan kabile savaşlarında, göçebe çobanların sopalarla birbirlerini öldürmeye başlamaları, bugüne kadar petrol ve doğal kaynakları yağmalamak için yapılan savaşların önümüzdeki günlerde dünyanın her yanında su için yapılmaya başlanacağını da göstermekte.

Yakın çevremize bakarsak, bu yıl ayçiçeklerimiz kurudu, belki seneye buğdaylarımız sırada. Geçtiğimiz günlerde tüm Trakyada yaşadığımız seller bundan sonra olacakların bir başlangıcı gibi görünüyor. Tüm bunlar olurken birileri hala havamızı, toprağımızı ve su kaynaklarımızı yok edecek kimyasal atık bertaraf tesisi yapmaya çalışıyorlar.

İklim değişikliğine dur demek için belki de son şansımızı kullanmak üzere olduğumuz bu günlerde herkesi bu cumartesi Kadıköyde yapılacak “ Başka Bir Enerji Mümkün Türkiye Kyoto'yu İmzala” adlı mitinge katılmaya davet ediyoruz.

Miting Kadıköy İskele Meydanı'nda gerçekleşecek. Grup Marsis ve 45'lik Şarkılar, Pelin Batu, Zeynep Casalini sahne alacaklar. Bir çok yerel kampanyadan aktivistler konuşmalar yapacaklar.

MİTİNG Programı

Buluşma noktası: Kadıköy Tepe Natilius Önü

Buluşma saati: 11.00

Yürüyüş başlangıcı: 12.00

Miting: 14:00 Kadıköy İskele meydanı

Konuşmalar ve konser:  15.00-16.00

 

                                                                                    Ali Korsan

Silivri Çevre Derneği Başkanı






5 Kasım 2007 Pazartesi

KORSAN: İĞNEADA’DA OYNANAN OYUNLARA DİKKAT!..



                                                                                                                                                                                     KORSAN:  İĞNEADA’DA  OYNANAN  OYUNLARA  DİKKAT!..

Sadece Türkiye'nin değil, Avrupa'nın da en büyük longoz ormanını barındıran Kırklareli'nin Demirköy ilçesine bağlı, Karadeniz kıyısındaki doğa harikası beldesi İğneada, yeni bir tehditle karşı karşıya. İğneada körfezi içinde mevcut bulunan mendireği içine alıp körfezin ortasına kadar ilerleyecek olan bir "Kazıklı Yanaşma İskelesi" yapılmak istenmekte.

İğneada'ya yapılması tasarlanan "Kazıklı Yanaşma İskelesi"ne karşı çıkan yöre halkı ve sivil toplum örgütleri, 3-4 Kasım 2007 tarihlerinde, İğneada Liman Kahvehanesinde, “Balığımızı, Suyumuzu ve Longozumuzu Koruyalım” konulu bir tartışma toplantısı düzenledi. Bölgemize yapılmak istenilen Zehirli ve Kimyasal Atık Bertaraf Tesisine karşı mücadele veren Silivri Çevre Derneği de toplantıya, Türkiye Yeşilleri Uluslararası Koordinatörü Ender Eren ve yine Türkiye Yeşilleri'nden Dr. Süleyman Yıldız ile birlikte katıldı.

İğneada Doğal Ekosistemi Koruma ve Bölgesel Yaşamı Destekleme Derneği (İDE) ile S.S. Limanköy Balıkçı Kooperatifi Başkanlığı işbirliğiyle düzenlenen toplantıya; TEMA Genel Müdürü Uygar Özesmi başkanlık yaptı. Toplantıya İstanbul Üniversitesi Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, İstanbul Üniversitesi Ormancılık Ekonomisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kenan Ok, İstanbul Üniversitesi  Su Ürünleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bayram Öztürk ve Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Su Ürünleri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı ile sivil toplum örgütlerinden temsilciler katıldı.

Toplantıya katılan Silivri Çevre Derneği'nin Başkanı Ali Korsan, Türkiye Cumhuriyeti'nin altına imza koyduğu için yasal sorumluluğu bulunduğu Bern Sözleşmesi gereğince korunması gereken Tehlike Altındaki Habitatlar bölgesi olan, ayrıca Yaban Hayatı ve Longoz Tabiatını Koruma Sahası ile Küresel Ölçekte ve Avrupa Ölçeğinde Tehlike Altındaki Bitki Türleri barındırdığı için koruma altında olması gereken bir yere yapılması planlanan "Kazıklı Yanaşma İskelesi"nin, bölgenin ekosistemini mahvedeceğini belirtti.

Dünyanın ender ekosistemlerinden biri olduğu için korunması amacıyla yıllardır Birleşmiş Milletler Küresel Çevre Fonu (GEF) desteği ile milyonlarca dolarlık bir proje sürdürülürken, İğneada körfezine "Kazıklı Yanaşma İskelesi" yapılmasının, akıllarda farklı farklı soru işaretleri yarattığını vurgulayan Korsan, şöyle dedi: "İğneada körfezine yapılacak iskelenin, Vize'nin Evrencik köyünde kurulmakta olan çimento fabrikasının ihtiyacı olan ham maddeyi ve yakıt için kullanacağı kömürü boşaltmak ya da imal ettiği çimentoyu ihraç etmek için kullanılacağı söylenmektedir. Fakat bu iskelenin, Trakya'nın Karadeniz kıyısındaki en büyük iskelesi olması sebebiyle, Trakya'da yapılmak istenilen Zehirli ve Kimyasal Atık Bertaraf Tesisi ile de bağlantılı olma ihtimali olabilir. Karadeniz'e komşu ülkelerin zehirli ve kimyasal atıkları satın alınıp, bu iskele aracılığıyla Türkiye'ye, bölgemize taşınması tasarlanıyor olabilir. Bizim buna geçit vermemiz düşünülemez. Türkiye'nin herhangi bir yerinin çöplük alanı olarak düşünülmesine bile izin vermeyeceğiz."

İğneada'ya yapılması tasarlanan "Kazıklı Yanaşma İskelesi"nin 47 km. boyunda 100 m. eninde bir orman kıyımına yol açacağını hatırlatan Silivri Çevre Derneği Başkanı Ali Korsan, üzerinden iskele geçeceği için Batı Karadeniz'deki en geniş balık merasına veda edileceğini, yemyeşil olan bölgenin Büyük Çekmece'nin Mimarsinan beldesi gibi çimento tozuna bulanmış gri bir yer olacağını ve çimento fabrikası için İğneada-Vize arasında yaşanacak kamyon trafiğinin, yolların fazla rampalı ve virajlı olması nedeniyle trafik kazalarına yol açacağını belirtti. Istranca Dereleri'nden İstanbul'a su getirme projesinin 3. ve 4. ayağı olan Rezve ve Bulanık Deresi projelerinin uygulamaya konulmadan önce mutlaka Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) çalışması yapılması gerektiğini söyleyen Korsan, "Kazıklı Yanaşma İskelesi"nin de bir oldu bittiye getirilip ÇED Raporu süreci yaşanmadan yapılabileceğine dikkat çekti. Bu konuda, bölgedeki sivil toplum örgütleri ve siyasi partilerin takipçi olması gerektiğinin altını çizen Korsan, bölgenin, Türkiye ve dünya için öneminin unutulmadan ÇED Raporlarının şeffaf, tarafsız ve katılımcı ekiplerle ve denetlenebilir bir anlayışla yapılmasının şart olduğunu vurguladı.

Silivri Çevre Derneği Başkanı Ali Korsan, Türkiye'nin Kyoto Protokolünü bir an önce imzalayıp uygulamaya geçmesini talep ederek sözlerini bitirdi.

İki gün süren toplantının sonunda, toplantıya katılan bilim adamları ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileri tarafından bir sonuç bildirgesi hazırlanarak kamuoyuna duyuruldu.

_______________________________________________________________________________
Tel: 0212.727 55 88   Faks: 0212.727 55 99   Cep Tel: 0532.241 74 67
E-Mail: silivricevredernegi@gmail.com





3 Kasım 2007 Cumartesi

“Suyumuzu, Longozumuzu, Balığımızı Koruyalım” Toplantısı


“Suyumuzu, Longozumuzu, Balığımızı Koruyalım” Toplantısı

Sonuç Bildirgesi  (3-4 Kasım 2007 İğneada, Kırklareli)

 

 

Türkiye’nin en büyük ve önemli subasar ormanları (longozları) Yıldız (Istranca) Dağları’nın  Karadeniz’le birleştiği Kuzey-Batı sahilinde yer alıyor. Bu bölge Trakya’nın elde kalmış neredeyse tek doğal alanı. İstanbul ve çevre iller başta olmak üzere en önemli yaz ve hafta sonu turizm merkezidir.

 

Orman, deniz, akarsu, göl, kumul ve subasar orman olmak üzere 6 farklı ekosistemi bir arada barındıran İğneada Longozları, biyolojik çeşitliliği ve güzelliği ile paha biçilmez ve gelecek kuşaklara miras bırakmamız gereken bir doğal alan.

 

2500 hektar alanı kaplayan İğneada Longozları bugüne kadar yapılan araştırmalara göre 27 tür ağaç ve ağaççık, 4’ü endemik olmak üzere toplam 671 tür bitki, 221 tür kuş, yaklaşık 50 tür memeli, 35 tür sürüngen, 310 tür böcek, 30 tür tatlı su balığı ve 20 tür ekonomik değeri olan deniz balığı türünün yaşam alanı.

 

Akarsuların ve longoz sularının denizle karıştığı alanların, balıkların üremesi, beslenmesi ve balıkçılık verimi açısından vazgeçilmez olduğu bilimsel bir gerçektir.

 

Aynı şekilde bölgenin doğal zenginlikleri ile güzelliği ekoturizm, agro-ekoturizm açısından son derece önemli ve büyük bir potansiyel taşımaktadır.

 

İğneada Longozları’ndaki akarsular üzerindeki tehdit, milyonlarca yıldır buradaki farklı ekosistemlerde varlığını sürdüren zengin, canlı yaşamla birlikte balıkçılığı ve bölge halkına yeni bir geçim kaynağı sağlayacak olan ekoturizmin gelişmesini de tehdit etmektedir.

 

TEHLİKELİ PROJELER

 

Bugünlerde İğneada Longozları’nı tehdit eden iki önemli sorun var:

 

Bunlardan biri Vize’nin Evrencik Köyü’nde yapılmakta olan Çimento Fabrikası ve çimento yükünün nakledilmesinde kullanılacak olan yol ve kurulacak olan kazıklı iskele.

 

Diğer sorun ise İSKİ’nin “Istranca Dereleri Projesi”yle İstanbul’a su sağlamak için Rezve Deresi’nden ve Longoz’daki derelerden su taşımak amacıyla yapmayı planladığı boru hattı.

 

MUHTEMEL TEHDİTLER

 

  • İstanbul’a su taşımak üzere yapılacak boruların aynı zamanda yol üzerindeki derelerden de su alması planlanmaktadır. Yaşanmakta olan kuraklık ve küresel iklim değişikliği nedeniyle zaten dünyada bir su dengesi bozulması da sözkonusu iken bu durum Longoz’da  %50 azalmış olan suya da ‘el konulması’ sonucu longozun kuruması anlamına geliyor. Kaldı ki, halen yöre halkı İğneada ve köylerinde ciddi bir içme, kullanma ve sulama suyu sıkıntısı yaşamaktadır.
  • Boru hattının longozu ikiye bölmesi buradaki biyolojik çeşitliliği de tehdit edecektir.
  • ‘Boru hattı’ demek elektrik hattı ve hafriyat için ormana yeni yollar açılması demektir.
  • Boru hattı için açılan yolun kenarında, geçmişte yapılmış Durusu (Terkos)-Panayırderesi arasındaki boru hattında olduğu gibi erozyon başlatacaktır.
  • Boru hattı için longozların koruma statüsünün tabiatı koruma alanı statüsünden milli park statüsüne çevrilmesi gibi yumuşatılmaya çalışılması ve sınırlarının değiştirilme çabaları gündeme gelmiştir.
  • Çimento fabrikasına yük taşımak amacıyla yapılacak liman, deniz ekosistemini ve dolayısıyla da bölge balıkçılığını tehdit edecektir.
  • Çimento fabrikasına İğneada-Vize arasında karşılıklı nakliye trafiği ayrı bir sorundur. Her gün en az yüz kamyon Vize’den Istranca Dağları’nı kullanarak çimento taşıyacak, İğneada neredeyse bir otoban olacak ve sakin bir yaşam alanı, bir nakliye merkezine dönüşecek, ekoturizm değeri kaybolacaktır.
  • Çimento fabrikası için yapılacak olan nakliyede İğneada-Vize arasında yaşanacak kamyon trafiği sadece gürültü, çimento tozu ve egzoz kirliliğine yol açmasının yanısıra, yolların fazla rampalı ve virajlı olması nedeniyle trafik kazaları riskini de artıracaktır.
  • Yaşanacaklar hem akarsuların kuruyarak bitkilerin, kuşların, balıkların burayı terk etmesi, hem de buna bağlı olarak bölgenin temel geçim kaynaklarının yok edilmesi anlamına gelmektedir.
  • Derelerin sularının alınması sonucu denize besin elementi taşınması engelleneceği için denizde biyolojik üretim düşecek ve buna bağlı olarak balıkçılıktan gelir sağlayan balıkçılar işlerini kaybedeceklerdir. Bu da İstanbul gibi büyük kentlere olan göçü arttıracaktır.

 

ÇÖZÜM ÖNERİSİ: PLANLAMA VE EKOTURİZM

 

Bir yandan İstanbul’un su ihtiyacını karşılamak için Trakya Bölgesi’nden İstanbul’a su taşınması çalışmaları, diğer yandan da çimento fabrikasının inşaat hazırlıkları hızla devam ederken, biz İğneada’nın tüm doğal ve ona bağlı olarak gelişen sosyo-kültürel değerlerini korumak isteyenler İSKİ’nin Rezve Deresi’nden İstanbul’a su taşıma projesinin, çimento fabrikasının ve ona bağlı olarak yapılacak limanın durdurulmasını istiyoruz.

 

Bölgenin doğal kaynakları korunarak sürdürülebilir bir ekonomik gelişmenin sağlanması için;

 

  • Tarım, sanayi ve kentleşme plansızlığı yüzünden Trakya Bölgesi’nde akarsular ve yeraltı rezervleri tükenmektedir. Örneğin borular ve pompa istasyonuyla İstanbul’a su sağlayan Papuçdere Barajı’nda geçen sene bu zamanlarda 24 m olan su seviyesi bu yıl 1-2 metre civarındadır. Ülkemizde su rejimi planlaması vazgeçilmezdir ve yapılan bölgesel planlara bağlı kalmak gereklidir. Su varlığının kullanılmasında Havza Yönetimi prensibi benimsenmelidir.

 

  • Istranca Dereleri Su Projesi’nin tamamlanan I. ve II. aşamalarında İğneada Longozu'nun su kaynakları olan küçük nehir vadilerine 7 küçük baraj gölü yapılmıştır ve doğal akışı durdurulan su depolanmak üzere Terkos Gölü'ne pompalanmaktadır. Istranca Dereleri’nden İstanbul'a su getirme projesinin  Rezve Deresi ve Bulanık Deresi ayağı (III. ve IV. aşamaları) uygulamaya konmadan önce mutlaka Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) çalışmaları yapılmalıdır. Bu çalışmada gerçek bir ÇED ile tasarlanan proje yerine tasarruf ve kentte yağmur suyu depolama alternatifleri değerlendirilmelidir. İğneadalılar İstanbul’un bu suya ihtiyacı olmadığını düşünmekte ve ÇED’in şeffaf, tarafsız ve katılımcı ekiplerle denetlenebilir bir anlayışla yapılmasını şart koşmaktadır.

 

  • Türkiye'nin en verimli topraklarının bulunduğu,  I-II ve III. sınıf toprakların toplamının % 73.8'ine vardığı Trakya'da, amaç dışı kullanımlarla yok edilen verimli toprak 457.560 dekara ulaşmıştır. 457.560 dekar verimli alan, Türkiye toprakları ortalama yetenekleri açısından, 120.000 dekar toprak kaybına eşdeğerdir. Aynı şekilde ormanlar da çimento fabrikalarına, kum ve taş ocaklarına feda edilmektedir. Bu nedenle bölgenin doğal kaynaklarının sürdürülebilir kullanımını da gözetecek Toprak Koruma ve Arazi Planlama Kanunu’nun öngördüğü bir arazi planlaması acilen yapılmalıdır.

 

  • Bölgede kum ve güneşi dışlamayan ekoturizm faaliyetlerinin teşvik edilerek geliştirilmesi hem doğal kaynakların korunması, hem yöre ekonomisinin canlanması, hem de gelecek kuşaklara bu değerli mirasın devredilmesi açısından önemlidir. İğneada kitle turizmini değil, ekoturizme dayalı kalkınma modelini benimsemiştir.

 

  • Bölgede mantar ve aromatik bitkilerin işlenmesi, arıcılık, konservecilik gibi doğa ile dost geçim kaynaklarının geliştirilmesi için gerekli altyapı çalışmalarının başlatılması ve teşviklerin verilmesi gerekmektedir.

 

  • İğneada Limanı ekoturizme dayalı bir yat limanını barındıracak hale getirilmeli, buna karşılık yük limanı olarak zaten var olan Tekirdağ Limanı değerlendirilmelidir.

 

 

 

İĞNEADA’NIN DAMARLARINI KESMEYİN!!!

 

Bizler akarsularımızı, ormanlarımızı oralarda yaşayan diğer canlıları yok etmenin bedelini ödemek istemiyoruz. Biliyoruz ki su, orman ve orada yaşayan bitkiler ve hayvanlar olmadan biz de var olamayız. Bu yüzden çözüm önerilerimizin dikkate alınmasını istiyoruz.

 

Su varlıkları, orman, deniz ve toprak hepimiz içindir.

Bugün hepimiz İğneadalı’yız ve İğneada’nın suyu, ormanı, denizi, balığı yok olursa bundan hepimiz etkileneceğiz...

 

 

Anadolu Üniversitesi Kırklareli İl Temsilciliği  Münir Saygın (Öğretim Üyesi)

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği

Doğa Gözcüleri Derneği

Edirne Doğa Sporları Kulübü                                        

GDO’ya Hayır Platformu

Greenpeace Akdeniz Ofisi

Istranca Gençlik ve Doğa Sporları Klübü

İğneada Doğal Yaşamı Koruma ve Bölgesel Yaşamı Destekleme Derneği

Kırklareli Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği

Kırklareli Köy Koop. Temsilciliği

Kuş Araştırmaları Derneği (KAD)

Limanköy Balıkçı Kooperatifi

Silivri Çevre Derneği                                                              

TEMA Vakfı

TEMA Vakfı Kırklareli Temsilciliği

Trakya Turizm Kültür ve Çevre Derneği

Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV)

 






“Suyumuzu, Longozumuzu, Balığımızı Koruyalım” Toplantısı

 

“Suyumuzu, Longozumuzu, Balığımızı Koruyalım” Toplantısı

Sonuç Bildirgesi  (3-4 Kasım 2007 İğneada, Kırklareli)

 

 

Türkiye’nin en büyük ve önemli subasar ormanları (longozları) Yıldız (Istranca) Dağları’nın  Karadeniz’le birleştiği Kuzey-Batı sahilinde yer alıyor. Bu bölge Trakya’nın elde kalmış neredeyse tek doğal alanı. İstanbul ve çevre iller başta olmak üzere en önemli yaz ve hafta sonu turizm merkezidir.

 

Orman, deniz, akarsu, göl, kumul ve subasar orman olmak üzere 6 farklı ekosistemi bir arada barındıran İğneada Longozları, biyolojik çeşitliliği ve güzelliği ile paha biçilmez ve gelecek kuşaklara miras bırakmamız gereken bir doğal alan.

 

2500 hektar alanı kaplayan İğneada Longozları bugüne kadar yapılan araştırmalara göre 27 tür ağaç ve ağaççık, 4’ü endemik olmak üzere toplam 671 tür bitki, 221 tür kuş, yaklaşık 50 tür memeli, 35 tür sürüngen, 310 tür böcek, 30 tür tatlı su balığı ve 20 tür ekonomik değeri olan deniz balığı türünün yaşam alanı.

 

Akarsuların ve longoz sularının denizle karıştığı alanların, balıkların üremesi, beslenmesi ve balıkçılık verimi açısından vazgeçilmez olduğu bilimsel bir gerçektir.

 

Aynı şekilde bölgenin doğal zenginlikleri ile güzelliği ekoturizm, agro-ekoturizm açısından son derece önemli ve büyük bir potansiyel taşımaktadır.

 

İğneada Longozları’ndaki akarsular üzerindeki tehdit, milyonlarca yıldır buradaki farklı ekosistemlerde varlığını sürdüren zengin, canlı yaşamla birlikte balıkçılığı ve bölge halkına yeni bir geçim kaynağı sağlayacak olan ekoturizmin gelişmesini de tehdit etmektedir.

 

TEHLİKELİ PROJELER

 

Bugünlerde İğneada Longozları’nı tehdit eden iki önemli sorun var:

 

Bunlardan biri Vize’nin Evrencik Köyü’nde yapılmakta olan Çimento Fabrikası ve çimento yükünün nakledilmesinde kullanılacak olan yol ve kurulacak olan kazıklı iskele.

 

Diğer sorun ise İSKİ’nin “Istranca Dereleri Projesi”yle İstanbul’a su sağlamak için Rezve Deresi’nden ve Longoz’daki derelerden su taşımak amacıyla yapmayı planladığı boru hattı.

 

MUHTEMEL TEHDİTLER

 

  • İstanbul’a su taşımak üzere yapılacak boruların aynı zamanda yol üzerindeki derelerden de su alması planlanmaktadır. Yaşanmakta olan kuraklık ve küresel iklim değişikliği nedeniyle zaten dünyada bir su dengesi bozulması da sözkonusu iken bu durum Longoz’da  %50 azalmış olan suya da ‘el konulması’ sonucu longozun kuruması anlamına geliyor. Kaldı ki, halen yöre halkı İğneada ve köylerinde ciddi bir içme, kullanma ve sulama suyu sıkıntısı yaşamaktadır.
  • Boru hattının longozu ikiye bölmesi buradaki biyolojik çeşitliliği de tehdit edecektir.
  • ‘Boru hattı’ demek elektrik hattı ve hafriyat için ormana yeni yollar açılması demektir.
  • Boru hattı için açılan yolun kenarında, geçmişte yapılmış Durusu (Terkos)-Panayırderesi arasındaki boru hattında olduğu gibi erozyon başlatacaktır.
  • Boru hattı için longozların koruma statüsünün tabiatı koruma alanı statüsünden milli park statüsüne çevrilmesi gibi yumuşatılmaya çalışılması ve sınırlarının değiştirilme çabaları gündeme gelmiştir.
  • Çimento fabrikasına yük taşımak amacıyla yapılacak liman, deniz ekosistemini ve dolayısıyla da bölge balıkçılığını tehdit edecektir.
  • Çimento fabrikasına İğneada-Vize arasında karşılıklı nakliye trafiği ayrı bir sorundur. Her gün en az yüz kamyon Vize’den Istranca Dağları’nı kullanarak çimento taşıyacak, İğneada neredeyse bir otoban olacak ve sakin bir yaşam alanı, bir nakliye merkezine dönüşecek, ekoturizm değeri kaybolacaktır.
  • Çimento fabrikası için yapılacak olan nakliyede İğneada-Vize arasında yaşanacak kamyon trafiği sadece gürültü, çimento tozu ve egzoz kirliliğine yol açmasının yanısıra, yolların fazla rampalı ve virajlı olması nedeniyle trafik kazaları riskini de artıracaktır.
  • Yaşanacaklar hem akarsuların kuruyarak bitkilerin, kuşların, balıkların burayı terk etmesi, hem de buna bağlı olarak bölgenin temel geçim kaynaklarının yok edilmesi anlamına gelmektedir.
  • Derelerin sularının alınması sonucu denize besin elementi taşınması engelleneceği için denizde biyolojik üretim düşecek ve buna bağlı olarak balıkçılıktan gelir sağlayan balıkçılar işlerini kaybedeceklerdir. Bu da İstanbul gibi büyük kentlere olan göçü arttıracaktır.

 

ÇÖZÜM ÖNERİSİ: PLANLAMA VE EKOTURİZM

 

Bir yandan İstanbul’un su ihtiyacını karşılamak için Trakya Bölgesi’nden İstanbul’a su taşınması çalışmaları, diğer yandan da çimento fabrikasının inşaat hazırlıkları hızla devam ederken, biz İğneada’nın tüm doğal ve ona bağlı olarak gelişen sosyo-kültürel değerlerini korumak isteyenler İSKİ’nin Rezve Deresi’nden İstanbul’a su taşıma projesinin, çimento fabrikasının ve ona bağlı olarak yapılacak limanın durdurulmasını istiyoruz.

 

Bölgenin doğal kaynakları korunarak sürdürülebilir bir ekonomik gelişmenin sağlanması için;

 

  • Tarım, sanayi ve kentleşme plansızlığı yüzünden Trakya Bölgesi’nde akarsular ve yeraltı rezervleri tükenmektedir. Örneğin borular ve pompa istasyonuyla İstanbul’a su sağlayan Papuçdere Barajı’nda geçen sene bu zamanlarda 24 m olan su seviyesi bu yıl 1-2 metre civarındadır. Ülkemizde su rejimi planlaması vazgeçilmezdir ve yapılan bölgesel planlara bağlı kalmak gereklidir. Su varlığının kullanılmasında Havza Yönetimi prensibi benimsenmelidir.

 

  • Istranca Dereleri Su Projesi’nin tamamlanan I. ve II. aşamalarında İğneada Longozu'nun su kaynakları olan küçük nehir vadilerine 7 küçük baraj gölü yapılmıştır ve doğal akışı durdurulan su depolanmak üzere Terkos Gölü'ne pompalanmaktadır. Istranca Dereleri’nden İstanbul'a su getirme projesinin  Rezve Deresi ve Bulanık Deresi ayağı (III. ve IV. aşamaları) uygulamaya konmadan önce mutlaka Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) çalışmaları yapılmalıdır. Bu çalışmada gerçek bir ÇED ile tasarlanan proje yerine tasarruf ve kentte yağmur suyu depolama alternatifleri değerlendirilmelidir. İğneadalılar İstanbul’un bu suya ihtiyacı olmadığını düşünmekte ve ÇED’in şeffaf, tarafsız ve katılımcı ekiplerle denetlenebilir bir anlayışla yapılmasını şart koşmaktadır.

 

  • Türkiye'nin en verimli topraklarının bulunduğu,  I-II ve III. sınıf toprakların toplamının % 73.8'ine vardığı Trakya'da, amaç dışı kullanımlarla yok edilen verimli toprak 457.560 dekara ulaşmıştır. 457.560 dekar verimli alan, Türkiye toprakları ortalama yetenekleri açısından, 120.000 dekar toprak kaybına eşdeğerdir. Aynı şekilde ormanlar da çimento fabrikalarına, kum ve taş ocaklarına feda edilmektedir. Bu nedenle bölgenin doğal kaynaklarının sürdürülebilir kullanımını da gözetecek Toprak Koruma ve Arazi Planlama Kanunu’nun öngördüğü bir arazi planlaması acilen yapılmalıdır.

 

  • Bölgede kum ve güneşi dışlamayan ekoturizm faaliyetlerinin teşvik edilerek geliştirilmesi hem doğal kaynakların korunması, hem yöre ekonomisinin canlanması, hem de gelecek kuşaklara bu değerli mirasın devredilmesi açısından önemlidir. İğneada kitle turizmini değil, ekoturizme dayalı kalkınma modelini benimsemiştir.

 

  • Bölgede mantar ve aromatik bitkilerin işlenmesi, arıcılık, konservecilik gibi doğa ile dost geçim kaynaklarının geliştirilmesi için gerekli altyapı çalışmalarının başlatılması ve teşviklerin verilmesi gerekmektedir.

 

  • İğneada Limanı ekoturizme dayalı bir yat limanını barındıracak hale getirilmeli, buna karşılık yük limanı olarak zaten var olan Tekirdağ Limanı değerlendirilmelidir.

 

 

 

İĞNEADA’NIN DAMARLARINI KESMEYİN!!!

 

Bizler akarsularımızı, ormanlarımızı oralarda yaşayan diğer canlıları yok etmenin bedelini ödemek istemiyoruz. Biliyoruz ki su, orman ve orada yaşayan bitkiler ve hayvanlar olmadan biz de var olamayız. Bu yüzden çözüm önerilerimizin dikkate alınmasını istiyoruz.

 

Su varlıkları, orman, deniz ve toprak hepimiz içindir.

Bugün hepimiz İğneadalı’yız ve İğneada’nın suyu, ormanı, denizi, balığı yok olursa bundan hepimiz etkileneceğiz...

 

 

Anadolu Üniversitesi Kırklareli İl Temsilciliği  Münir Saygın (Öğretim Üyesi)

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği

Doğa Gözcüleri Derneği

Edirne Doğa Sporları Kulübü                                        

GDO’ya Hayır Platformu

Greenpeace Akdeniz Ofisi

Istranca Gençlik ve Doğa Sporları Klübü

İğneada Doğal Yaşamı Koruma ve Bölgesel Yaşamı Destekleme Derneği

Kırklareli Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği

Kırklareli Köy Koop. Temsilciliği

Kuş Araştırmaları Derneği (KAD)

Limanköy Balıkçı Kooperatifi

Silivri Çevre Derneği                                                              

TEMA Vakfı

TEMA Vakfı Kırklareli Temsilciliği

Trakya Turizm Kültür ve Çevre Derneği

Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV)

 

1 Kasım 2007 Perşembe

Trakya'da Atık yakma ve Zehir depolama tesisi ÇET Toplantısında Ertuğrul Akçaoğlu'nun Konuşması



Ne Büyük Çavuşlu'da, ne de Trakya'da Atık yakma ve Zehir depolama tesisi yapılmamalıdır!

Türkiye'nin, atık yakma tesislerine ihtiyacı yok!

Bugün, Türkiye'de sanayi üzerinde kontrol sağlayacak bir denetim yok, tehlikeli atıklarla ilgili bir envanter çalışması yok. Türkiye'deki ürün imalatında ham madde olarak neyin içine ne kadar tehlikeli madde giriyor, bununla ilgili elle tutulur bir çalışma yok.

Türkiye'deki sanayi, çoğunlukla, küçük ve orta ölçekteki işletmelerden oluşuyor ve bu sanayi kuruluşları, bir defa, ruhsat alırken denetimden geçiyorlar. Bir daha kimse, onların ne yaptıklarını kontrol etmiyor.

Daha komiği ise, Türkiye'nin en büyük sanayi bölgelerinden biri olan Aliağa'da birkaç yıl önce yapılan bir araştırmada ortaya çıktı. Bu araştırmayla Aliağa'daki tesislerin yüzde 50'sinin ruhsatsız olduğu görüldü. Ruhsatı olmayan, ÇED raporu olmayan sanayi, istediği gibi üretim yapıyor. Ne üretiliyor, hangi zehirli ve tehlikeli maddeler kullanılıyor, sonuçta ne çıkıyor, bilen yok.

Türkiye'de ortaya çıkan yıllık kimyasal atık miktarı hakkında, bakanlık başka, Kimya Sanayicileri Derneği başka, İZAYDAŞ (hani şu İzmit'te kurulmuş olan atık yakma tesisi) başka  rakamlar veriyor. Oysa bu kurumlar, bu konuda en fazla bilgi sahibi olması gereken kurumlardır.

Bu kadar denetimsizliğin ve bilgi eksikliğinin olduğu bir ülkede ne yaparsanız yapın, kirliliği önleyemezsiniz. Burada çözüm, ortaya çıkan çöpü yakmak, ya da yer altına gömüp, saklamak değil, öncelikle çöp üreten sanayiden kurtulmak ve temiz üretimi teşvik etmektir.

Türkiye'de, devletin bir atık politikası bulunmadığı için, sanayiciler hiç kontrolsüz, başıbozuk bir üretim sürecinde, akla hayale sığmayacak miktarda tehlikeli ve tehlikesiz çöp üretmektedirler.

İşleri, bu konuyu denetlemek olan yetkililer ise; ''Sanayi üretiminde tehlikeli atık elbette çıkar. Bunun için yapacak bir şey yok. Atık sorunu çözmek için yatırım yapmak gerekir'' diyerek, yakma tesislerini ya da gömme alanlarını çözüm olarak gösteriyorlar.

Türkiye aslında bu konuda şanslı bir ülke. Türkiye'deki sanayi henüz gelişme aşamasında. Sanayi kuruluşları temiz üretim yapmak yönünde teşvik edilebilirler. Yoksa atıkları yakmak çözüm değildir!

Türkiye'de atık yakma tesislerine değil, atık düzeyini minimuma indirecek ve atıkları ekonomiye geri kazandıracak sistemlere ihtiyaç vardır.

Gelelim buraya yapılmak istenen tesise...

“Biz temiz üretimle falan ilgilenmiyoruz” diyorsanız,

“Bu miktarda atık çıkarmaya devam edeceğiz ve onları yakarak yok edeceğiz, gömerek saklayacağız” diyorsanız, ben de o zaman size yer seçiminiz yanlış derim.

Yanlış olan yer seçimi yalnızca Büyük Çavuşlu değil, tüm Trakya bu iş için yanlıştır!

Burası, tarım alanıdır! Burası ormandır! Burası önemli bir su havzasıdır!

Gidin, Anadoluda tarım yapılmayan, yakınında orman olmayan, su havzası olmayan, kurak-çorak bir yer bulun, tesisinizi oraya yapın. Çöplerinizi de oraya taşıyın!

Burada böyle bir tesis kurmak, böyle bir tesise izin vermek vatan hainliği ile eşdeğerdir. Bu topraklarda bu kadar sanayi tesisine izin verilmiş olması zaten baştan yapılmış bir hatad   ır. Böyle bir tesis kurmak bu hatayı misli ile katlamak olur ve daha sonra bunun geri dönüşü ve telafisi mümkün olmayacaktır.

Avrupa Birliğindeki bir çok ülkede yakma tesislerinin yasaklandığını duyuyoruz. Onun yerine geri dönüşümü ve tehlikeli atığı minimize etme stratejilerinin geliştirildiğini duyuyoruz. Biz ise, onların eski hatalarını en baştan tekrarlamaya çalışıyoruz.

Türkiye temiz sanayi ülkesi olmalıdır!

Ne Büyük Çavuşlu'da, ne de Trakya'da Atık yakma ve Zehir depolama tesisi yapılmamalıdır!

Trakya'da Atık yakma ve Zehir depolama tesisi yapılmamalıdır                                                                                                                                           

 Silivri Çevre Derneği                                                                                                                                           Ertuğrul Akçaoğlu'nun Konuşması