DOĞA ÇEVRE SU ÇÖP KİMYASAL KÖMÜR FOSİL TOPRAK HAVA ATIK PİL EKOSİSTEM HURDA YAĞ MİKROP GÜNEŞENERJİ

31 Mayıs 2011 Salı

Selimpaşa’ya Yapılacak Arıtma Tesisi ve Bir Açıklama


12 Bin Nüfuslu Selimpaşa'ya 250 Dönümlük Bok Çukuru


On iki bin nüfuslu Selimpaşa’ya dört yüz bin kişilik bir bok çukuru yapılacakmış. Bu, zamanla iki milyon kişilik bir çukura dönecekmiş. Bunun için 250 dönümlük bir alanda arıtma tesisi yapılacakmış.
Selimpaşalılar’a böyle bir tesis ister misiniz diye sormadan, oldu bittiye getirerek, "bakın ne de güzel bir tesis, iki milyon kişinin atığını sizin beldenize getireceğiz" diye, sanki müjdeli bir haber veriyorlar.
Duyurusu son dakikada yapılan bir toplantı. Efendim neymiş, gazetede yayınlamışlar. Kaç kişi okuyor gazeteleri. Neden beş-on gün önceden anonsla duyurup, halkı bilgilendirmediniz. Son dakikada kahvehanelere asılan uyduruk ve küçücük bir yazıyla halka haber vermişlermiş.
Sadece toplantının yapılacağı kahvehanede oturan on beş-yirmi kişi haberdar olup toplantıya katıldı. Tesisin yapılacağı yerin yakınındaki sitelerde oturanların ve arsa sahiplerinin çoğunun haberi olmamış ki, oralardan gelen hiç kimse yoktu.
Bu tesis imar alanı içinde... Yani dört bir tarafında yeni yapılaşmalar olacak. Yurttaşlar tesis dolayısıyla arazilerinin değerinin düşeceğinden korkuyorlar. Bu tür tesislerin en büyük sorunu etrafa yaydıkları pis kokudur. İyi bir işletmeyle koku önlenir, diyorlar. Bugüne kadar bu tür işletmelerin hiç de iyi işletilmediklerini defalarca gördük. O tesisler mutlaka kokarlar. İkinci önemli sorun ise kamyon trafiğidir. Tesisden çıkarılan arıtma çamurunun son depolama yerine gönderilmesi için her gün sayısız kamyon seferi olacaktır. Başlangıç için dört yüz bin kişilik bir tesisten söz ediyoruz. Daha sonra ise iki milyon kişilik bir tesis... Ne kadar çamur çıkacağını, ne kadar kamyon gerekeceğini varın siz hesaplayın.

Kumburgaz’ın, Kamiloba’nın ve Celaliye’nin atıkları da bu tesiste arıtılacakmış. Yani siz Kumburgaz’da yapacaksınız, atıklarınız Selimpaşa’ya gelecek, orada arıtılıp, denize dökülecek. Bu tesis, üstelik geçen yılki sel felaketinin yaşandığı dere yatağına yapılıyor. Yeni bir sel felaketinde tüm atıklar Selimpaşa’yı basacak.

Biz Silivri Çevre Derneği olarak arıtma tesislerine karşı değiliz. Fakat bu tesisin yeri tamamen yanlış ve halkı mağdur edecek. Ayrıca tesisin boyutu; bize, önümüzdeki dönemde bölgeye ne kadar göç beklendiğini ve Anadolu’dan koparılacak bir kaç milyon kişinin daha bu bölgeye doldurulacağını gösteriyor. Bu proje, bir ihtiyaçtan kaynaklanmıyor. Bu, tamamen politik bir tercihin sonucudur.

AKP iktidarı zaten bunu söyleyip duruyor. Tüm Türkiye’yi, İstanbul başta olmak üzere Marmara Bölgesi’ne toplamaya çalışıyorlar. Boşalan Anadolu topraklarını ne yapacaklarını da açıklasalar belki daha anlaşılır olurlar.Selimpaşa’ya yapılacak arıtma tesisi hakkındaki bildirimizden sonra yerel gazetelerin bazılarında “Silivri Çevre Derneği arıtma tesisi istemiyormuş” gibi bir hava estirilmeye çalışılıyor. Bunun bir yanlış anlaşılmadan kaynaklandığını düşünüyoruz. Biz, hiçbir yerde arıtma tesislerine karşıyız demedik. Herkes bilmeli ki çevre derneği arıtma tesislerinin en büyük savunucusudur. Biz her yerde arıtma tesisleri yapılmasını istiyoruz. Marmara’nın ve derelerimizin temiz kalmasını istiyoruz. Yalnız herkes şunu da bilmeli ki, yanlış bir yere yapılan herhangi bir tesise karşı çıkacağımız gibi yanlış yere yapılan arıtma tesisine de karşı çıkmak bizim görevimizdir. Bu bağlamda önceki bildirimizde de yazdığımız gibi Selimpaşa’ya yapılacak tesisin yeri yanlıştır. Bu nedenle biz Silivri Çevre Derneği olarak Selimpaşa’da yapılacak arıtma tesisine karşıyız.

Neler yazmıştık geçen bildiride:

1 - "Bu tesis imar alanı içinde. Yani dört bir tarafında yeni yapılaşmalar olacak."

Bu yeni yapılaşmalar tesisin 10-15 metre uzağında olacak, yani tesisin yanı başında ve dört bir tarafını çevirmiş olacaklar. Burada oturacak insanlar tesisin kokusundan şikâyet etmeye başladıklarında kim onlara burada yer almasaydınız ya da burada oturmasaydınız diyecek? Üstelik söz konusu alan düne kadar daha yeşil alanken bugün bir kararla arıtma tesisi alanı olmuş.

2 - "Bu tesis üstelik geçen yılki sel felaketinin yaşandığı dere yatağına yapılıyor."

Geçen yıl tam da arıtma tesisinin yapılacağı yerin önündeki sitede selden dolayı bir boğulma olayını ve ikiyüzün üzerinde otomobilin denize sürüklendiğini biliyoruz. Yani arıtma tesisinin yapılacağı alan bir sel yatağı. Önümüzdeki yıllarda benzer bir felaket olduğunda bu defa ortalığı sel ile birlikte atıklar da basacak. O zaman da birileri tüh, tüh; vah, vah diyecek ama bunun kimseye faydası olmayacak…

3 - Diğer itiraz noktamız ise arıtma tesisinin yapılacağı yerin, bu iş için en uygun yer olduğundan değil, sadece kamu arazisi olduğu ve bedavaya kapatılacağı için seçilmiş olmasındandır. Daha uygun ve daha güvenli yerler bulunabilir.

4 - Dördüncü itiraz noktamız ise projenin ihtiyaçtan çok politik bir yatırım olmasıdır. İstanbul’a göçü teşvik etmesi, göçü programlanmasıdır. Yalnızca Kumburgaz, Kamiloba, Celaliye ve Selimpaşa’ya hizmet vereceği söylenen tesisin bu kadar büyük olması gerekmez. Daha küçük ve daha uygun bir proje yapılabilir. Fakat sizin tüm Türkiye’yi İstanbul’a toplamak gibi bir amacınız varsa o zaman böyle projeler yaparsınız. Ve biz buna da itiraz ediyoruz.

Bizim itiraz nedenlerimiz bunlar. Bizim ve bazı Selimpaşalıların karşı çıkmasına rağmen bu proje yapılabilir. O zaman bu projenin yaratacağı sorunların tüm vebali, bugün bu projeyi savunanlara ait olacaktır.

 

24 Mayıs 2011 Salı

12 Bin Nüfuslu Selimpaşa'ya 250 Dönümlük Bok Çukuru

12 Bin Nüfuslu Selimpaşa'ya 250 Dönümlük Bok Çukuru


On iki bin nüfuslu Selimpaşa’ya dört yüz bin kişilik bir bok çukuru yapılacakmış. Bu, zamanla iki milyon kişilik bir çukura dönecekmiş. Bunun için 250 dönümlük bir alanda arıtma tesisi yapılacakmış.



Selimpaşalılar’a böyle bir tesis ister misiniz diye sormadan, oldu bittiye getirerek, "bakın ne de güzel bir tesis, iki milyon kişinin atığını sizin beldenize getireceğiz" diye, sanki müjdeli bir haber veriyorlar.





Duyurusu son dakikada yapılan bir toplantı. Efendim neymiş, gazetede yayınlamışlar. Kaç kişi okuyor gazeteleri. Neden beş-on gün önceden anonsla duyurup, halkı bilgilendirmediniz. Son dakikada kahvehanelere asılan uyduruk ve küçücük bir yazıyla halka haber vermişlermiş.
Sadece toplantının yapılacağı kahvehanede oturan on beş-yirmi kişi haberdar olup toplantıya katıldı. Tesisin yapılacağı yerin yakınındaki sitelerde oturanların ve arsa sahiplerinin çoğunun haberi olmamış ki, oralardan gelen hiç kimse yoktu.



Bu tesis imar alanı içinde... Yani dört bir tarafında yeni yapılaşmalar olacak. Yurttaşlar tesis dolayısıyla arazilerinin değerinin düşeceğinden korkuyorlar. Bu tür tesislerin en büyük sorunu etrafa yaydıkları pis kokudur. İyi bir işletmeyle koku önlenir, diyorlar. Bugüne kadar bu tür işletmelerin hiç de iyi işletilmediklerini defalarca gördük. O tesisler mutlaka kokarlar. İkinci önemli sorun ise kamyon trafiğidir. Tesisden çıkarılan arıtma çamurunun son depolama yerine gönderilmesi için her gün sayısız kamyon seferi olacaktır. Başlangıç için dört yüz bin kişilik bir tesisten söz ediyoruz. Daha sonra ise iki milyon kişilik bir tesis... Ne kadar çamur çıkacağını, ne kadar kamyon gerekeceğini varın siz hesaplayın.


Kumburgaz’ın, Kamiloba’nın ve Celaliye’nin atıkları da bu tesiste arıtılacakmış. Yani siz Kumburgaz’da yapacaksınız, atıklarınız Selimpaşa’ya gelecek, orada arıtılıp, denize dökülecek. Bu tesis, üstelik geçen yılki sel felaketinin yaşandığı dere yatağına yapılıyor. Yeni bir sel felaketinde tüm atıklar Selimpaşa’yı basacak.




Biz Silivri Çevre Derneği olarak arıtma tesislerine karşı değiliz. Fakat bu tesisin yeri tamamen yanlış ve halkı mağdur edecek. Ayrıca tesisin boyutu; bize, önümüzdeki dönemde bölgeye ne kadar göç beklendiğini ve Anadolu’dan koparılacak bir kaç milyon kişinin daha bu bölgeye doldurulacağını gösteriyor. Bu proje, bir ihtiyaçtan kaynaklanmıyor. Bu, tamamen politik bir tercihin sonucudur.

AKP iktidarı zaten bunu söyleyip duruyor. Tüm Türkiye’yi, İstanbul başta olmak üzere Marmara Bölgesi’ne toplamaya çalışıyorlar. Boşalan Anadolu topraklarını ne yapacaklarını da açıklasalar belki daha anlaşılır olurlar.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Barış Özgür, Nükleer Santrallere Karşı İğneada'dan Ankara'ya Pedal Basıyor...

14 Mayıs 2011 Cumartesi sabahı Kırklareli'nin Demirköy ilçesine bağlı İğneada beldesinden bisikletiyle yola çıkan Barış Özgür, 15 Mayıs 2011 Pazar günü saat 13:00 civarında Silivri’ye vardı. İğneada'dan Silivri’ye kadar 177 km. pedal basan Barış Özgür, Silivri'de, tarihi Mimar Sinan Köprüsü'nde Silivri Çevre Derneği başkanı Ali Korsan ve yönetim kurulu üyeleri Ertuğrul Akçaoğlu, Lütfü Ertürk, Turgay Duru ve adem akıncıoğlu tarafından karşılandı.

Nükleer santrallere karşı pedal basan Barış Özgür, yol boyunca büyük ilgi gördüğünü, yolda görüştüğü herkesin eylemini desteklediğini ve kendilerinin de nükleer santrallere karşı olduklarını söylediklerini aktardı. İğneada'dan yola çıktıktan sonra zorlu bir etabı aştığını söyleyen Barış Özgür, Nükleer Santral tercihinin yanlış bir tercih olduğunu, önce 1979'da Amerika'nın Pensilvanya Eyaleti'ndeki Üç Mil Adası (Three Mile Island), ardından 20 Nisan 1986'da o zamanki adıyla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne bağlı Ukrayna'nın Kiev ili Çernobil kentindeki ve en son olarak da bu yıl Japonya'da Fukuşima santral kazalarından ders alınması ve böyle yanlış bir tercihten vazgeçilmesi gerektiğini söyledi.




Ülkemizin, güneş ve rüzgâr enerjileri açısından çok zengin olduğunu söyleyen Barış Özgür, zengin jeotermal ve biokütle kaynaklarına sahip olduğumuzu ve bunların çok ucuz kaynaklar olduğunu, hem tehlikeli, hem pahalı nükleer santrallere ihtiyacımız olmadığını, nükleer santrallerin enerji verimlerinin de düşük olduğunu, asıl olarak bu santrallerin silahlanma amacıyla istendiğini, dünyanın savaşlara değil, barışa ihtiyacı olduğunu aktardı.



Daha sonra Silivri şehir merkezine gelen Barış Özgür ve Silivri Çevre Derneği yöneticileri Silivrililer'le görüştüler. Barış Özgür neden Nükleer Santrallere karşı olduğunu anlatırken, Silivrililer de Barış Özgür'ün eylemini desteklediklerini dile getirdiler. Silivri şehir merkezinde bir süre görüşmelerini sürdüren Barış Özgür daha sonra Silivri sahiline indi. Sahilde bisikletiyle tur atarken, pazar gününün güneşinden de yararlanarak sahile akın eden Silivrililer'in de büyük ilgisiyle karşılaştı.


Daha sonra istirahata çekilen Barış Özgür, pazartesi sabahı İstanbul'a gitmek üzere Silivri'den yola çıktı. 17 Mayıs 2011 Salı sabahı Ankara'ya doğru yola çıkacak olan Barış Özgür, 21 Mayıs 2011 Cumartesi sabahı, Türkiye'nin dört bir tarafından Ankara'ya doğru yürüyüşe geçmiş olan "Anadoluyu Vermeyeceğiz" kervanlarıyla birlikte Ankara'da olacak.

Nükleer santral yapılması düşünülen yerlerden biri olan Kırklareli-İğneada'dan yola çıkan Barış Özgür, daha sonra da, nükleer santral yapılması düşünülen Sinop ve Mersin-Akkuyu'ya da bisikletiyle gideceğini ve buralarda da nükleer santralleri protesto edeceğini söyledi.

28 Nisan 2011 Perşembe

İğneada’dan Ankara'ya Nükleer Santral Karşıtı Yürüyüş!..

                                   İğneada’dan Ankara'ya Nükleer Santral Karşıtı Yürüyüş!.

İğneada'dan yürüyüşe başlayarak, Ankara'ya gitmek üzere yola çıkan Nükleer Santral Karşıtı eylemci Timur Daniş, 28 Nisan 2011 Perşembe akşamı Silivri’ye vardı. Silivri Çevre Derneği Başkanı Ali Korsan ve dernek üyelerince karşılanan Timur Daniş geceyi Silivri’de, Silivri Çevre Derneği'nin misafiri olarak geçirdi ve cuma sabahı erkenden yola koyularak İstanbul’a doğru yürüyüşüne devam etti.

Timur Daniş, İstanbul'da diğer yürüyüşçülerle buluşacak. 1 Mayıs'tan sonra İstanbul’dan Ankara’ya doğru yola devam edecek olan yürüyüşçüler, 22 Mayıs'ta Ankara'da olacaklar.

Ülkemizin 25 yıl önceki kazada yanan Çernobil Nükleer Santralından nasıl etkilendiği ve Japonya’daki yeni Fukuşima Kazasının etkileri de hâlâ gözler önündeyken nasıl böyle akıl almaz bir projeye adım atmaya niyetlendiği anlaşılmaz bir şeydir. Bu projeleri savunanların bir kere, beş kere değil, yüzlerce kere düşünüp sonra da bu projelerden vazgeçmeleri gerektiğini söyleyen Timur Daniş, Türkiye’nin nükleer enerjiye ihtiyacı olmadığını bunun siyasi bir karar olduğunu söyledi.

Önce gazetecilerin sorularını yanıtlayan Timur Daniş, akşamleyin de Silivri Çevre Derneği üyeleriyle sohbet etti. 

                                                                                                           SİLİVRİ ÇEVRE DERNEĞİ
                                                                                                                            Ali KORSAN

24 Nisan 2011 Pazar

24 Nisan Çernobil Nükleer Felaketi'nin 25. Yılı...

24 Nisan Çernobil Nükleer Felaketi'nin 25. Yılı Mitingi, Türkiye’nin Her Yerinden Gelen Katılımcılarla Gerçekleşti...

Dünyanın en büyük nükleer felaketi olan Çernobil Nükleer Enerji Santrali'ndeki kazanın yirmi beşinci yılı dolayısıyla düzenlenmiş olan miting, Mersin, Antalya, Sinop, Ankara, İzmir, Bursa başta olmak üzere çeşitli yörelerden gelen katılımcılarla gerçekleştirildi.

Çeşitli siyasi parti ve derneklerin de katıldığı miting, bugün (24 Nisan 2011 Pazar günü) saat 13:00'te, İstanbul, Kadıköy Natilius iş merkezi önünden yürüyüşle başladı ve Kadıköy iskele meydanındaki konuşmaların ardından gerçekleşen konser ile bitti.

Yürüyüş ve miting boyunca; "Halkına Fransız Kalma, Nükleer Santral Yapma"; "Tüpçü Başkan İstemiyoruz"; "Nükleere Hayır"; "Akkuyu Çernobil Olmayacak"; "Ne Dünyada, Ne Türkiye’de Nükleer Santral İstemiyoruz" gibi nükleer santrallere karşı çeşitli sloganlar atıldı.

Ritmart grubu yürüyüş boyunca çeşitli müziklerle tempo tuttu. Leman Bisiklet grubundan bisikletçiler de bisikletleriyle eyleme katıldılar.

Çok renkli geçen yürüyüş ve miting eğlenceli bir şekilde sona erdi. Silivri Çevre Derneği'nden Ali Korsan, Lütfü Ertürk ve Ertuğrul Akçaoğlu da mitinge katılanlar arasındaydı.

Ne Nükleer, Ne Termik, Ne HES; Bu Güneş, Bu Rüzgâr Bize Yeter!..


10 Nisan 2011 Pazar

"Türkiye ile Avrupa'da Nükleer Santraller ve Siyaset" Toplantısı Yapıldı


Silivri Çevre Derneği ile Yeşil ve Sol grubunun birlikte düzenlediği “Türkiye ile Avrupa'da Nükleer Santraller ve Siyaset” adlı toplantı, bugün (10 Nisan 2011 Pazar) saat 14.00’te, Silivri Çevre Derneği’nde yapıldı. Toplantıya Silivri Çevre Derneği'nden Ali Korsan, Ertuğrul Akçaoğlu, Lütfü Ertürk ve adem akıncıoğlu ile derneğin eski yöneticilerinden Nursel Erel, AKP Silivri ilçe yönetiminden İslam İbracık ve Saime Abegey, Aynur Havva Keskin, Önel Akalın, Mustafa Cevdet Arslan gibi isimler katıldı.



Yeşil ve Sol grubundan Ender Eren, Fukuşima Nükleer Santralı kazası sonrasında Avrupa’da değişen nükleer karşıtı tavırları ve bunların ışığında, başta Almanya olmak üzere diğer Avrupa ülkelerindeki nükleer karşıtı siyasetleri gözden geçirdi. Almanya’nın, yedi adet nükleer santrali hemen kapatma kararı aldığını anlatan Ender Eren, Almanya’nın önümüzdeki dönemde yeni enerji yatırımlarını rüzgâr, güneş, jeotermal, biokütle gibi alternatif enerji kaynaklarına yapacağını ve 2030’larda alternatif enerji kaynaklarından elde edilecek enerjinin, ülkenin ihtiyacının yüzde altmış beşini karşılayacağını anlattı.





Avrupa Birliği ülkelerinde bulunan 147 adet santralin kapatılmasının düşünüldüğünü, bunların programlanarak kapatılacağını fakat kapatılan santrallerin nasıl kaldırılacağının ciddi bir problem olduğunu da sözlerine ekleyen Ender Eren, Avrupalılar tüm santrallerini kaldırmaya çalışırken, Türkiye’nin bu koşullarda hâlâ nükleer santral yapmaya çabalamasının siyaseten aymazlık olduğunu söyledi. Türkiye’de önce Mersin-Akkuyu'ya, ardından Sinop'a santral yapacağını açıklayan hükümet şimdi de Kırklareli-İğneada’ya santral yapacağını söylüyor. İğneada, longoz ormanları dolayısıyla korunması gereken dünya harikası bir yerdir. Buraya santral yapmak, hatta herhangi bir endüstri yatırımı yapmak cinayettir. Bunun önlenmesi gerekir dedi.



Türkiye’nin Nükleer Santrallere ihtiyacı olmadığı gibi, son zamanlarda her dereye yapılmaya çalışılan küçük hidroelektrik santrallere de (HES) ihtiyacı olmadığını, bu santrallerin topunu bir araya getirdiğinizde elde edilecek enerjinin, Türkiye’nin ihtiyacının yüzde beşini karşılayacağını, bunun ise enerji tasarrufuyla bile karşılanabileceğini, bu nedenle derelerin özgürce akmasının engellenmesinin doğaya ve orada yaşayan yurttaşlara ihanet olduğunu dile getiren Ender Eren; Türkiye’de altmış dört bin köy olduğunu, her köye yapılacak bir megavatlık bir rüzgâr türbini ile Türkiye’nin enerji devrimi yaşayacağını, bugünkü kurulu gücünün bir buçuk katı enerji elde edilebileceğini, buna güneş, jeotermal, biyokütle, biyogaz gibi yenilenebilir enerjiler de katıldığında Türkiye’nin hiçbir zaman enerji sorunu olmayacağını, böylece ne petrol, ne doğal gaz, ne kömür, ne de nükleer enerji gibi kirletici enerjilere ihtiyacımız kalmayacağı söyledi. Toplantı, katılımcıların sohbetleriyle sonuçlandı.



Toplantıdan sonra grup, Silivri meydanında, sahilde ve çay bahçelerinde Nükleer Karşıtı Platformun (NKP) 24 Nisan 2011’de, Kadıköy İskele Meydanında düzenleyeceği "mitinge çağrı" el ilanlarını dağıttılar.



8 Nisan 2011 Cuma

Türkiye ile Avrupa'da Nükleer Santraller ve Siyaset


11Silivri Çevre Derneği, Nükleer Karşıtı Platform (NKP) üyesi Yeşil ve Sol grubunun katkılarıyla, Çernobil Nükleer Santral kazasının yirmibeşinci yılında ve Fukişima Nükleer Santralindeki patlama ve büyük sızıntıların gölgesinde “Türkiye ile Avrupa'da Nükleer Santraller ve Siyaset” konulu bir toplantı düzenliyor.

Bilindiği gibi AKP hükümeti, Ruslarla işbirliği yaparak, 17 Nisan 2011’de Akkuyu'da temel atmaya niyetleniyor. Bundan sonraki planları ise önce Sinop'a, ardından Kırklareli’nin İğneada beldesine birer santral daha kurmak. Yani hemen yanı başımıza...


Bu nedenle, nükleer santrallar hakkında bilgilenmek üzere, “Türkiye ile Avrupa'da Nükleer Santraller ve Siyaset” konulu bir toplantı düzenledik. 10 Nisan 2011 Pazar günü saat 14:00’te, dernek merkezimizde düzenlediğimiz toplantıya tüm Silivrililer davetlidir.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                          SİLİVRİ ÇEVRE DERNEĞİ                                                                                                                       BAŞKANI ALİ KORSAN

29 Mart 2011 Salı

Kadınlar Ergene İçin Yürüdü!..



Edirne'nin Uzunköprü ilçesinde, Ergene İnisiyatifi öncülüğünde bir araya gelen Uzunköprülüler ile Trakya ve İstanbul’un çevre örgütleri, Ergene’deki kirliliği protesto etmek için buluştular. Silivri Çevre Derneği’nden Ali Korsan, Lütfü Ertürk, Ertuğrul Akçaoğlu ve adem akıncıoğlu da yürüyüşe katılanlar arasındaydı.

Kadınların öncülüğünde yapılan eyleme, ünlü ses sanatçısı Şevval Sam da katıldı. Toplanma alanından Ergene’ye yürüyen topluluk, tarihi köprünün ana gözünün altından su örneği alarak, bunu Çevre Bakanlığı’na ve Başbakanlık’a göndereceklerini söylediler. İnsanların yoğun kirlilik nedeniyle nefes almakta zorlandığı bölgeden örnek alındıktan sonra, yürüyüşe katılmış olan Şevval Sam basın bildirisini okudu.

Şevval Sam tarafından okunan basın bildirisinin metni şu şekildeydi: “Yıldız Dağları’ndan doğup Saros Körfezi’ne dökülen Ergene Nehri; bir zamanlar, geçtiği topraklara hayat veren, bölgedeki tarım arazilerini besleyen bir nehirdi. Şimdi ölüm taşıyor, canlı hayatı tehdit ediyor, can alıyor. Bugün Ergene Nehri, Türkiye'nin en kirli nehri ve artık Ergene'de su değil, zehir akıyor. Nehir, ciddi ağır metaller ve kimyasallarla yüklü, dayanılmaz kokulu, pas renginde bir suya dönüştü. Toprak kirlendi, ayçiçekleri küçüldü... Trakya Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmanın sonucu, acı gerçeği apaçık vurguluyor: Ergene Nehri'nin yararlı kullanımı ortadan kalkmıştır, Ergene Nehri bitme noktasındadır... Yaklaşık 280 km. uzunluğa sahip Ergene Nehri’ni besleyen kollar bugün birer "Atık Su Toplama" kanalı gibi çalışıyor. "Şeytan Dörtgeni” olarak adlandırılan ve sanayileşmenin yoğun olarak bulunduğu Çorlu, Çerkezköy, Muratlı ve Lüleburgaz bölgesinin atık suları, nehrin sularına karışıyor. Özellikle Çorlu-Çerkezköy bölgesinde faaliyet gösteren ve birçoğu ruhsatsız olarak üretim yapan yaklaşık binbeşyüz sanayi tesisinin atıkları, hiçbir arıtma uygulanmadan, havzaya bırakılıyor. 2002 yılında TBMM bünyesinde kurulan komisyonun 2003 yılı raporunda da belirtildiği gibi havzadaki kirliliğin % 75'i bu sanayi bölgesinden kaynaklanıyor. Arıtma tesisine sahip az sayıda işletme de bu tesisleri verimli bir biçimde kullanmıyorlar. Bu işletmeler her gün yeraltından beş milyon metreküp temiz su çekiyorlar ve sonra, kirlettikleri bu suyu, denetimsiz bir biçimde havzaya geri bırakıyorlar. 15 yıl önce elli metreden çekilebilen yeraltı suyuna, günümüzde üçyüz-üçyüzelli metrede ulaşılabiliyor. Yeraltı sularının yoğun kullanımı sonucu bölgenin hidroekolojik yapısı da bozuldu. Geçen aylarda Macaristan'da yaşanan kaza sonucu toprağa karışan kirletici su miktarı kadar atık su, bu bölgede her gün toprağa bırakılıyor ve ne yazık ki bu durum, medyanın çok geniş bir kesimince, bir haber değeri bile taşımıyor. Bu kirliliğin bir sonucu olarak, sekizyüz bin kişinin yaşadığı Ergene Havzası'nda, çok ciddi sağlık sorunları yaşanıyor. Özellikle akciğer kanseri ve kalın bağırsak kanseri başta olmak üzere, diğer kanser türlerinde büyük bir artış gözlemleniyor. Bu kirlilik sadece bölge insanının sağlığını tehdit etmiyor. Sudaki kirlilikten payını alan bu topraklarda üretilen tarım ürünleri, Türkiye’nin diğer bölgelerinde de tüketildiğinden, bu sorun hepimiz için kanser tehdidi oluşturmaktadır. Tarım ürünlerindeki kirlilik, çiftçilerin maddi kayıplarına da neden olmaktadır. Edirne'nin Uzunköprü ilçesindeki çeltik üreticilerinin Ergene Nehri kirliliği nedeniyle 2001 yılında Çevre Bakanlığı aleyhine açtıkları davayı kazanmaları, bu kirliliğin bir anlamda tescil edilmesidir. 1982 Anayasası'nın 56. Maddesi: "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirliliğini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir." der. Bu maddeden yola çıkarak, sorunun vardığı noktadaki çözümsüzlüğe seyirci kalan başta Çevre ve Orman Bakanlığı olmak üzere, bölge milletvekillerini, devletin ilgili kurumlarındaki yetkilileri çözüm için somut adımlar atmaya davet ediyoruz. Yeraltı sularının kullanılması yönetmeliğinin tavizsiz uygulanmasını, atık suların temizlenerek yeniden kullanımının sağlanmasını, kirletilen Ergene Nehri’nin bizzat kirletenler tarafından temizlenmesini, sanayi tesislerinin denetiminin sıkı bir biçimde yapılmasını ve kural dışı kullanımlara karşı her türlü cezai yaptırımın uygulanmasını talep ediyoruz. Sorun çözülene kadar sorunun takipçisi olacağımızın bilinmesini istiyoruz...”

Çerkezköy, Çorlu, Lüleburgaz ve Muratlı'da yoğunlaşan binbeşyüz civarındaki fabrikanın atık sularıyla kirlenen Ergene Nehri’nin tekrar canlandırılmasını talep eden göstericiler, Ergene’yi kirletenler aleyhinde sloganlar attılar.

Şevval Sam'ın basın bildirisini okumasının ardından tekrar yürüyüşe geçen grup, 1270 metrelik tarihi uzun köprüyü baştan sona yürüyerek ve sloganlar atarak ilçe merkezine ulaştılar. Uzunköprü Belediye Başkanı Enis İşbilen ve eşi Ebru İşbilen de yürüyüşe katılarak, destek verdiler.

Gündüz, yürüyüşe katılarak eyleme destek veren Şevval Sam, akşam saat 20.00’de Uzunköprü Belediyesi Ergene Şehir Stadyumunda, üçbin civarında Uzunköprülü’ye harika bir konser verdi. Konserden önce Ergene İnisiyatifi’nden Necla Demirci ve Uzunköprü Belediye Başkanı Enis İşbilen birer konuşma yaptılar. Daha sonra konserine başlayan Şevval Sam da "Ergene Nehri kirliliği mücadelesinde her zaman yanınızda olacağım. Bu kirliliğe karşı çıkan ve eylemlerle sesini duyurmaya çalışan herkesi kutluyorum” dedi. Ardından, hareketli şarkılarla devam eden konser ile beraber günün etkinlikleri sona erdi.

28 Mart 2011 Pazartesi

Silivri Belediyesi Çalışıyor (mu?)

Silivri Belediyesi çalışıyor (!). Balıkçıların satış tezgâhları önünde kanal kazıp balıkçıların atık sularını toplayıp denize boşaltıyor. Zaten sular aynı yere akıyordu. Neden daha büyük bir kanal yapıp, para harcayıp, suları tekrar aynı yere akıtıyorlar?

Niyetleri iş yapıyor gözükmek mi? Öyleyse, yapılacak çok iş var. Onları yapsınlar! Gerçekten balıkçıların atık sularını temizlemek istiyorlarsa, suları kanalizasyona bağlayıp, açığa göndersinler. Yoksa tekrar balıkçıların önüne akıtılacaksa bu kadar masrafa ne gerek var.

Balıkçılar, balıklarını yıkamak için aynı yerden su çekiyorlar. Aynı yere atık sularını atıyorlar. Yazın, orasının nasıl koktuğunu hepimiz biliyoruz. İş yapmak istiyorsanız, atık suları kanalizasyona verin. Yoksa iş yapıyor gözükmek için milletin parasını çarçur etmeyin. Çalışıyor gözükmek için iş uydurmanın gereği yok!

Hazır eliniz değmişken, kazdığınız yerin az ilerisindeki kanalları da kanalizasyona bağlayın. Bir işe yaramış olursunuz!..

Temiz Deniz, Sağlıklı Çevre İstiyoruz!..

22 Mart 2011 Salı

Trakya'da, Temiz Ve Sağlıklı Bir Çevrede, Ayçiçekleri İle Beraber Yaşamak İsteyenler İçin Uzunköprü'de Eylem ve Konser...




Yıldız Dağları’ndan doğup Saros Körfezi’ne dökülen Ergene Nehri, bir zamanlar tüm Trakya'ya hayat veren, bölgedeki tarım arazilerini besleyen bir nehirdi. Şimdi ölüm taşıyor, canlı hayatı tehdit ediyor, can alıyor. Ergene Nehri, Türkiye’nin en kirli nehri… Artık Ergene’de su değil zehir akıyor. Ergene, ciddi ağır metaller ve kimyasallarla yüklü, dayanılmaz kokulu, pas renginde bir suya dönüştü. Toprak kirlendi, ayçiçekleri küçüldü, yaşamlar tehdit ediliyor…
Trakya Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmanın sonucu, acı gerçeği apaçık vurguluyor: Ergene Nehri’nin yararlı kullanımı ortadan kalkmıştır, Ergene Nehri bitmiştir…

Yaklaşık 280 km. uzunluğa sahip Ergene Nehri’ni besleyen kollar, bugün birer “Atık Su Toplama” kanalı gibi çalışıyor.
“Şeytan Dörtgeni” olarak adlandırılan ve sanayileşmenin yoğun olduğu Çorlu, Çerkezköy, Muratlı ve Lüleburgaz bölgesinin atık suları, nehrin sularına karışıyor. Özellikle Çorlu-Çerkezköy bölgesinde faaliyet gösteren ve birçoğu ruhsatsız olarak üretim yapan yaklaşık bin beş yüz sanayi tesisinin atıkları, hiçbir arıtma uygulanmadan, havzaya bırakılıyor. Arıtma tesisine sahip az sayıda işletme de bu tesislerini verimli bir biçimde kullanmıyorlar. Bölgedeki işletmeler her gün yeraltından 5 milyon metreküp temiz su çekiyorlar ve sonra, kirlettikleri bu suyu, denetimsiz bir biçimde havzaya geri bırakıyorlar. 15 yıl önce elli metreden çekilebilen yeraltı suyuna günümüzde üç yüz-üç yüz elli metrede ulaşılabiliyor. Yeraltı sularının yoğun kullanımı sonucu bölgenin hidroekolojik yapısı da bozuldu. Bunun sonucunda, yakında içecek su bulmakta da sıkıntı çekeceğiz. Bu kirliliğin bir sonucu olarak sekiz yüz bin kişinin yaşadığı Ergene Havzası’nda çok ciddi sağlık sorunları yaşanıyor. Özellikle akciğer kanseri ve kalın bağırsak kanseri başta olmak üzere diğer kanser türlerinde büyük bir artış gözlemleniyor.
Bu kirlilik, sadece bölge insanının sağlığını tehdit etmiyor. Bu topraklarda üretilen tarım ürünleri, Türkiye’nin diğer bölgelerinde de tüketildiğinden, bu sorun hepimiz için kanser tehdidi oluşturuyor. Tarım ürünlerindeki kirlilik, çiftçilerin maddi kayıplarına da neden olmaktadır. Bir yandan sağlıklarını, diğer yandan gelirlerini kaybediyorlar. Bu da bölgedeki yaşamı daha da zorlaştırıyor. Ergene Havzasındaki bu sorunu, daha önce çeşitli etkinlilerle duyurmaya çalışan Trakya Ergene İnisiyatifi, 23 Mart 2011 Çarşamba günü saat 19.00’da Taksim Tramvay durağında yapacağı basın açıklamasıyla bir kez daha kamuoyuna anlatıyor. Trakya Ergene İnisiyatifi'nin yeni etkinliği, 26 Mart 2011 Cumartesi günü, sanayiden uzak, tarıma dayalı yaşam şekliyle sanayinin kirliliğinden en çok etkilenen Uzunköprü’de bir basın açıklaması ve açık hava konseri ile sorunu bir kez daha duyurmak olacak. Konserde sanatçı Şevval Sam şarkılarını “Temiz Bir Ergene, Yaşanabilir Bir Trakya” için seslendirecek.

Silivri Çevre Derneği olarak katılacağımız bu etkinliğe tüm Silivrililer’i ve tüm Trakyalılar’ı bekliyoruz.

Temiz bir Trakya ve temiz bir Ergene için el ele!..